24 Mayıs 2007 Perşembe

Bİlİr Mİsİn?

BİLİR MİSİN ?

Bilir misin yalnızlık ne demek?
Bilir misin gökyüzünde ki
Yıldızlardan medet ummayı?

Uzattın mı elini bir yıldız boyunca,
Belki tutarım diye farkında olmadan

Küstün mü hayata?
Aslında kendisidir küstüğün...

Kapatıp gözlerini
Hayaller kurduğun oldu mu geleceğe dair?

Bazen küçük bir masumiyet belirir tebessümün de,
Bazen gözünde hırçın bakışlar....

Kızdın mı kaderine günlerce?
Kendini tutamadığın oldu mu hiç?

Bazen cesaret edemeyen konuşamayan ve
Bazen de hiç susmayan SEN!
Sevdin mi birini?
Her yağmur yağışında saatlerce
Bekledin mi sevdiğini pencerenin önünde?

Bir yudum sevgi dilediğin oldu mu sert bakışlardan?
Yaslanacak bir omuz aradın mı hiç?
Birden güldüğün oldu mu sebepsiz?
Her şiirde kendinden birşeyler bulmadın mı ?
Rüyalarda yaşadığın oldu mu hayatını?
İstemediğin oldu mu uyanmayı?

Baktığın ama göremediğin oldu mu etrafı?
Ufak bir sorunu büyütüp ölmeyide mi istemedin hiç?
Sebebini bilmediğin bir ağırlık çökmedi mi üstüne?

Büyüdüğünü farketip zamana düşman oldun mu?
Hecelerin az geldiği, kelimelerin yetmediği oldu mu anlatmaya?

Ağladığın oldu mu sebepsizce sabaha kadar?
Belki sen ağlamayı bilmiyorsundur,
Sevmeyi bilmediğin gibi...
İki damla göz yaşı değildir ağlamak,
Önce hüzünlenmek, sonra düşünmek, hayal etmek,
Anıları yaşamak,büyük bir özlem içinde...
İŞTE BUDUR AĞLAMAK VE YENİDEN YAŞAMAK.....

al gotur...

gittin bende gozlerin kaldi...
iki yagmur damlasi ...
iki mavi ayrilik...
gittin simdi yanginlar kaldi...
iki yarali yurek ...
iki sevdali ciglik...
al ...
al gotur beni...
dolu dizgin sevdalara...
al..
al gotur beni aydinlik sabahlara....
artik sensiz yasayamam...
al gotur beni o masum gunahlara...
al gotur...

kısmet

aylardır buraya yazmıyorum yani bu bölüme şimdi erken başladım içkiye bu akşam saat 17 gibi şuan kafam bi dünya aslında pek içmem içki sadece çok mutlu olduğum zman ölesine içiyordum ama oda çok ama çok az bağımlısı da değilim
ama şu son günlerde başıma gelen talihsiz olaylar zinciri yüzünden gerçekleri anlamam bana çok acı verdi bir haftada iki kez telefonum çalıntı sora arabla kaza yaptım bi dünya masraf çıkardı planlarımı alt üst etti bide çıktığım bir bayan vardı çok değer veriyordum yani şimdiki aşklar gibi değil ben acayip seviyorum bazen bebeğim olur bezen çocuğum bazen annem bazen babbam olur benim için bu zor günlerde yanımda olacağını sandım ama ne yaptı korkak kediler gibi kaçtı kabuğuna beni yarı yolda bıraktı belki çoğunuz beni burada tanımasınız eskiyim ama gecelri sırf girdiğim için kimse tanımıyor beni neyse dün akşam resti çektim haklıydımda sora sabaha kadar uykusuzluk hal yatmadım 2 gün oldu şimdide içiyorum bazen allaha yalvarıyorum karşıma adam gibi sevecek sevgimi hak edecek bende onunkini tabi ama olmuyo hep yalan hep dolann bilsem dünyanın öbür ucunda sakat kör biri var ama beni gönülden seviyo alırım başımın tacı yaparım ama benim bu bir aylık sıkıntımda beni bırakabiliyosa yazık bana ki ona verdiğim değere öneme kardeşim adam gibi adam çıkmadı ki karşımıza uğrunda feda edelim canımızı hep boş sözler hep laf kadın da dediğin erkek gibi mert olmalı gurrulu olmalı satmamalı arkadan adamı şimdi o defteri kapadım iyide olmuş böle anladığım bilmiyorum yazmak istedim paylaşmak istedim duygularımı sizinle çünkü çok doluyumm çok yıprandım bu son iki üç haftadır ama allaha yine binlerce kez şükrolsun ki ayakdayım başım dik kimseye muhtac değilim kimseyede muhtac ettirmem kendimi evlensem bile bu değil bunun gibi 10000 bela gelse yinede taşı sıkar suyunu çıkarırım evvell allah ama bana koyan bana dokunan şey yürekden sevmesini bilmek lazım
kusura bakmayın bunu paylaşmak istedim kafam hoş ama kendimdeyim hal

Hangisi Zor ??

KAYIP ETMEKMI KAZANMAK MI DAHA ZOR ??

İnsanı kazanmak mı zor, yoksa kaybetmek mi? Yada tam tersi kazanmak mı kolay yada kaybetmek mi? Çoğunluk derki; kazanmak zor, kaybetmek kolay. Her türlü olayda kolayımı tercih ederiz, yoksa zorumu? Hep birbirimizi kolaycı olmakla suçlarız ya…. Hep kolaycılığa kaçarız ya… Ama konu insan olunca hep zoru tercih ediyoruz diye düşünüyorum. Durum böyle olunca da kolay varken neden zoru tercih ediyoruz. Kazanmak varken neden kaybetmeyi tercih ediyoruz. Olmadık yere insan kırmayı ne kadar kolay yapabiliyoruz. Hiç olmadık yerde biri birimizi yermeyi ne kadar seviyoruz, olmadık halde nasıl iftira atabiliyoruz. Eh bazılarımızın yüreği hala kararmamış. Sonra pişman oluyoruz. Özür dilemeyi de hiç beceremiyoruz. Sonrada kaybettim diye dövünüp duruyoruz. Araya arabulucular görevlendiriyoruz. Beni yanlış anladı, ne olur bana kırılmasın diye çırpınıyoruz. Kaybettiğimizi uzun ve yorucu bir uğraştan sonrada kazanınca mutluluktan uçuyoruz. Oysa kırgınlıklarınızı bir tarafa bırakmayı neden düşünmüyoruz. Yüreğinizi her şeye karşı sevgiyle doldurmuyoruz. İş stresinin ya da başka yorgunlukların, yaşadığımız olumsuzlukların, üzerimizde yarattığı asabilikleri olgun ve akıllı davranıp bir kenara atıp, bir tek kalbi dahi kırmamayı becerebiliyor muyuz. En azından kalp kırmamaya çalışıyor muyuz.... Annenize sinirlenmeyi, çocuğunuzun bir ufak hatasına çıldırmayı, eşinize söylenmeyi, arkadaşınıza gücenmeyi, trafikte gerilmeyi, acil ulaşmak istediğiniz kişinin teli habere meşgul çalıyor diye illet olmayı, sevdiğiniz bu sabah sizi aramadı diye hayıflanmayı, her şeyi ama her şeyi bir yana bırakın...
İnsan bazen hakikaten hiç düşünmeden hareket ederek ve de geçici anlık tepkilerle karşısındakinin kalbini kırabiliyor.. sonra insan yatışıyor belki ama ardında bıraktığı kırılan kalbin izleri duvara atılan ince bir çeltik gibi kalıyor... İnanıyorum ki dünyada hiçbir şey insan kalbi kadar hassas değil.. Yıllarca karşınızdaki insanın kalbinde kurduğunuz koca bir tahtı tek bir lafınız, tek bir hareketiniz veyahut bakışınızla yerle bir edebilirsiniz… peki ya sonrası? Sonrasında her şey yoluna girse ve siz o kırdığınız insanın kalbini kazansanız bile ve her şey eskisi gibi gözüküyor olsa bile, aslında sizde çok yi biliyorsunuzdur ki izler insan yüreğinden silinmez... Bir insanın yüreğinde iz bırakmak istiyorsanız bıraktığınız o iz sakın ola bir çizik olmasın... Eğer çizik olursa o çiziği kapatmak asla mümkün değildir. Biliniz ki kalp çiziğini pastada, boyada kapatamıyor.
Kalbiniz süresiz kırgın kalabilir, yada siz istediğiniz kadar kırgın kalabilir. Ve müsaade ettiğiniz kadar derinden kalbinizi keser. Mücadeleniz; kırgınlıkları ne kadar sürdürdüğünüz değil, fakat onlardan bir şeyler öğrenebilmenizdir.
Kalp kırmayla ilgili güzel bir sözden bahsetmeden geçemeyeceğim;
' Kalp kırmak suya yazı yazmaya benzer, kalbi yeniden kazanmaksa gece güneşin doğmasına..
Sen suya yazı yazmasını başardın, şimdi otur da güneşin doğmasını bekle..! '

Ne kalp kırıp suya yazı yazmaya çalışalım, nede kırdığımız kalbi kazanacağız diye gece güneşin doğmasını bekleyelim. Gerçi ne kadar beklesek te gece güneş doğmaz….

Dayan Kalbim

seni dağladılar değilmi kalbim
her yanın, içi su dolu kabarcık
bulunmaz bu halden anlar bir ilim
akıl yırtık çuval, sökük dağarcık
...

sensin gökten oklara hedef;
oyası ateşle işlenen gergef
çekme üç beş günlük dünyaya esef!
DAYAN KALBİM ... üç beş nefes kadarcık!

Yokluğun Buz Gibi soğuk

Yokluğun Buz Gibi soğuk

Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... "Üşüme" diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... "Özledim" deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya ... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...

Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim&

Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik... Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde...
Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi...
Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok&
Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım& Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara& Bakakalıyorum ardından çaresiz&

Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya...

Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi... Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla...
Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak...

Gel. Yüreğim ol seher gülüm, her ölümümde bana yeniden hayat ver. Elim ol, ayağım ol, canım ol... Gecem - gündüzüm ol... Ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni, yeniden doğur umudumu. Her öldüğümde yeniden yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım yeryüzündeki bütün canlı cansız varlıklara, ne kadar çok sevdiğimi ...

Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden... İslenmeden geceler ... Sonra ölüm gelsin...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.

Kiskanclik

:))) itiraf ediyorum ben sanalda ask yasamaya karsiyim ama suda var uyusluk olsun diye degisik nicklerle gelip tanidiklarin canini cok yakiyorum ama asla dozunu kacir miyom :))))) heyy oyunuma en son gelen cic kiz hersey saka idi :))))))) sizleri cok seviyorummm

SuSTuM..!!!





Sustum!

Sustum!
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor...
sustum
sustu dudağımdaki şarkı, gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!

sustum!
bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor...

saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor...

Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
sustum
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi her gece
kimse bilmiyor...

sustum!
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse görmüyor

sustum!
saçlarını kokluyorum rüzgarların
dudaklarından öpüyorum hayatı
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
mendil silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor

sustum
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret, sustu zaman
sustum
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor

sustum!
İçimdeki dalgalar kabardıkça volkanlar gibi
sustum
sustu dudaklarım, sustu gözyaşlarım
sustu gözlerimdeki şiir
gönlümdeki nehir
bulutlar haykırdı isyanımı
şimşekler haykırdı
sadece ben duydum
sadece ben

ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız

ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor her gece dışarda inleyen rüzgar
gelmiyor bahar
kuşlar sevinmiyor
yıldızlar küs
ay üzgün
güneş doğmuyor
acılar dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor

sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat
sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...


bu ne ya

yazıyorum sora pişman olup siliyorum neyse kalsın bende

Boşa geçmiş bir zamandı

" Gözlerin, Beni kaybettiğim günlerime

döndürdü...

Bana geçmişten ve onun acılarından pişman

olmayı...

öğrettiler...

Senin gözlerini görmeden benim gözlerimin gördüğü herşey,


Boşa geçmiş bir zamandı "

Anne

Dunyada karsilik beklemeden borek yapan tek
insandir ...



Karsiliksiz sevginin ete kemige burunmus halidir !



Ne kadar uzsen de 10 dakka sonra seni affeden
zarif bir memeli turudur.



Dunyada karsilik beklemeden borek yapan tek
insandir ...



Karsiliksiz sevginin ete kemige burunmus halidir !



Ne kadar uzsen de 10 dakka sonra seni affeden
zarif bir memeli turudur.



Yagli bile olsa tiksinmeden sacini oksayan,
kucagina yatiran, opup koklayan

tek varliktir.



Melegin sut verebilenidir.


Yarasin diye muhallebinin icine ciger katarak
cocuguna yediren manyaklik

derecesinde bakıcıdır.


Yemek yemeyen cocugun dikkatini cekmek icin
elindeki tencere ve tavalarla

maymunluk yapabilen kisidir.



Kafayi cocuklariyla bozmus, gobek bagi kopsa da
yurek bagi asla kopmayan,

sevgi dolu fedakar insan disisidir.



Bulasik, utu, vb yaparkene bile automatik olarak
cene calan, kendi kendine
konusan,
anne ne diyon dediginizde 'sen kendi isine bak,
bi de senle
ugrasmayayim'
seklinde asortik cevaplar verendir.



"Ulen eve bi saat gec gelsek vır vır vır" seklinde
kari dırdırı denen
mere
ti erkeklere daha kucukten belletendir.



Yemek uzmani, duzen insani, bilgili, kulturlu - her
seyi bilen sahsiyetdir.



Yavrularini yol tarafından degil, kaldirim tarafindan
yurutendir.



Dizi dizi incidir lakin gerektiginde laf sokma dalında da
birincidir.



Sevgiliden ayrilma haberi verildiginde, "amaaan
ben sana daha guzelini

bulurum" diyebilen komik bir karakterdir.



''Oglum aradim yoktun. Bende mesaj atayim dedim sana.
Gelince ara beni emi

aslan evladim. Sapkasiz cikma o karilarla. Kara
borulcem benim optum

annen'' seklinde mesajlar atabilen, teknolojiyi
israrla reddeden,

kabullenemeyen, kafasina gore yorumlayan bilisim
dusmanidir.



Ama ... ama dunyanın en guzel kucagina sahip, en
guzel kokan, harikulade bir

varlıktir.



Olmadik yerlerde "iyi ki dogurmusum ulen seni!"
diyen ve benim hatirima

benimle Freddy Mercury dinleyen bir sabir agacidir.



Evlatlarını asla ayırmayan, aynı zamanda
birbirinden koruyan guc abidesidir.



Evde biryere uzandiginiz an orada temizlik
yapacagi tutan, temizlik

konusunda kayisi kopardigindan temizlikci gelecek
diye evi temizleyen

balans ayari kacmis temizlik kaynagidir.



Mutfakta yasayan, evde herkesi idare eden bi tur
canlidir.



Iyiligin, merhametin, acaaip bir sefkatin, sadakatin,
sevginin guclerini

birlestirdigi sonsuz bakiredir !!



Oglunun damat - kizinin gelin oldugunu gorunce,
cocugu mezun olunca,

cocugu gol atinca, cocugu hasta olunca, cocugu
askere gidince, asmali
kabagi seyredince,
dolar yukselince velhasil buna benzer ota-boka bissuru
seye aglayabilen, bu mesaji okurken duygulanip
- gozleri dolabilen, aglamaya

meyilli bir yapisi olan duygu pinaridir.



...Son kiiii uc dort;


Uzakta dursa da yakin hissedilen,
canı hep istenen, asla vazgecilmeyen,

dizinin dibinde olmak istenen,

evlatlarin varligini varligina armagan
edebilecegi,

*** islak - kuru ama heeeep duygulu***



Disi modelidir !!!

Son İtiraf...

Burda iyi kötü zaman geçirdim, birşeyler aldım, birşeyler verdim.
Fakat artık burada birşeyler paylaşmak bana keyif vermiyor.
Uzun zaman önce buraya ait olmadığım fikrine kapıldım çünkü bu ortamda mutlu değilim ve kendimi bir yabancı gibi hissediyorum.
Kimseye yapmacık sözler sarfedip mutlu bir tablo da çizemem çünkü yapım değil.
Ne hissediyorsam o...

Bu ortamdaki bazı saçma sapan insanların saçma sapan tartışmalarının, yetkileri sayesinde kendilerini dev aynasında görmelerinin,
sahte sevgi gösterilerinin (özellikle sen hayatının aşkını artık sanalda arama yoksa böyle üzülürsün)
, çocukca intikamlarının (yanlış ve komik intikam yöntemleri)
çok dışında bir insan olmama rağmen bunaldığım dönemlerde ara verdim.
Ama artık bu bir mola değil. Dönüş yok...
Bu yazıyı tamamladıktan sonra çıkışımı yapıcam , hossohbet linkini sık kullanılanlardan kaldırıcam ve olayım biticek.
Farklı bir nickle giriş yapmak aklımın ucundan bile geçmiycek.


Yazdıklarının aynası olan sayı olarak az fakat yürek olarak çok büyük ve sağlam arkadaşlarımı tabiki de özliycem.

Bunların en başında daima değer verdiğim, saygı duyduğum büyüğüm
SeRGeN,

Dünyalar tatlısı Yayamaz Kayımca,
Efendiliğini ve üslubunu hiçbir zaman bozmayan STAR
Adı gibi güzel bir yüreğe sahip olan seda

Ve WhoppiX olarak tanıdığım ki sonradan Neo olduğunu öğrendiğim (dilerdim ki bunu kendisinden öğreneyim ama yinede canı saolsun) Bana gösterdiğini belkide sahte olan (buna inanmak istemiyorum ) saygı için sonsuz teşekkür ediyorum...

Kimseyi Kırmadım Kimseye Bir Saygısızlığım Da Olmamıştır. Bu yüzden yüreğim çok huzurlu ve de rahat. Eğri çarkın eğrilerine dahil olmadığım için de gurur duyuyorum kendimle.

BarKoT sana gelince haklı olduğuna sonuna kadar inandığım için daima yanındayım ve yanımda olucaksın dostum.

Yazıcaklarım bundan ibarettir.

İnsana ve Emeğe Saygı Duyanlara Saygılar...

.... SON....

SiZ'de Yazın... (Film gibi insan manzaraları)


Guleriz aglanacak halimize, sonra da oturur aglariz gulunesi basit seylere diyoruz ya "bir" dosya bana nasil ilham verdi anlatamam. Bu dosyada beklenen "Filmlerde kimler aglar? Kimler Versace mendille burnunu siler?" tarzi bir "sohbet" ise benim bu yaziminin asagida kalan kismini gormezden geliniz.

Goruyorum ki bu foruma yepyeni bir "ruh", yepyeni bir "ekol" hakim, oldukca "faydali" sohbetler yapiliyor, Turkler elele vermis bilgi paylasimi, dirlik, birlik, beraberlik yurumus gidiyor.

Neyse konumuza hemen giris yapayim ve sizlere etrafimizda olan biten, komik, aglanasi, goz yasartici film gibi insan manzaralari yazayim. Laf aramizda ben ve Turkler bu sahnelere guluyoruz

Not: "Bazilari" diye gecen kisima istediginiz kisiyi koyun serbestsiniz. Ben bu "taktigi" kopya ettim oops birilerinden ogrendim. Cok da sevdim oh lafim kime gidiyor o bile belli degil, gayet zararsiz etliye sutluye dokunmadan.


- "Bazilari" Osmanlidan gunumuze nazik tepsiyle sunulmus asilzade torunu gibidirler, kaliteli insan olmanin sekilden (bkz. istiridye catali nasil tutulur) ve yapay bir kibarliktan gectigini sanirlar, icinden soverken disaridan cicek buketi verirler.

-"Bazilari" yine yuce soydan geldikleri icin Turklerin hic bir tavir ve davranisindan hosnut olmazlar. Surekli Turklerin modernlesememesinden, Batililasamamasindan yakinirlar. Onlar icin Turkler sofrada Avrupali, Muhabbette Japon, Yatakta Amerikali olmalidir.

- "Bazilari" "baskalarindan" ogrendiklerini kuru gurultu ve ugultunun icerisinde lirik sekilde aktararak dalai lama edasiyla gezinirler. Etrafta incir cekirdekleri bos bos beklerken bu lirik sozlerin sahiplerine "feylesof" diye hitap edilirse ego tavan yapar duygu gozyaslari arasinda tesekkurler sunulur.

-"Bazilari" baska sitelerde yazip cizen insanlarin konusma stillerini ve usluplarini aynen alip kendilerine kopyalarlar.

-"Bazilari" insan anatomisinin bir urunune benzetilen beton binalar icin uzulup meteessir olurken, tesadufen kendi sehirlerinde belki komsu olarak yan yana yasadiklari evli Turk bir bayana hayat kadini denmesi, ya da irkci soylemlere hic bozulmazlar hatta sahiplerini "onemli, gerekli, muhim" kisi ilan ederler.

-"Bazilari" Turkcemiz, Cici bici seker anadilimiz diye "bagirlarina bastiklari" "ana"dillerini inatla en basibozuk sekilde kullanir, olmadi, sevgilerini ve ehemmiyetlerini istigale kanit Ingilizce kelimelerle taclandirirlar.
Manzaralar simdilik bu kadar.. Gordukce ve canim cektikce yazarim ben sizlere film gibi insan manzaralari.

Sizler de yazin paylasalim boyle insan manzaralarini

aLıŞaCaĞıM

Nasıl olsa senle bırlesemeyız
ben bu ayrılıga katlanacagım
ayrılık derdıne mahkum kalbımız
Sensız yasamaya alısacagım
kolay olmayacak senı unutmak
belkı gece gunduz aglıyacagım
ne olursa olsun artık sevdıgım
Sensız yasamaya alısacagım

Seni Çok Ama Çok Seviyorum

Seni Çok Ama Çok Seviyorum



Itiraflara soyundum. Evet seni gerçekten çok ama çok seviyorum.
Gözlerine dalip gittigimde beni benden alip götüren masumiyetin,
Saf ve kendine has güzelligin.
Ask sarkilarini severek dinleten sihrin ve gözlerimin içini güldüren sevecen marifetin.
Hosnutum. Hatta mutlu. Ama buruk.
Ben içten ve inanabilecegin kadar hos sevebilirim seni.
Su anda yakin oldugum kadar hiç sana yakin olmadim belki de.
Gün geçtikçe daha da yakinlasiyorum uzaktan da olsa.
Sende kesfettigim her bir tepenin zirvesinde bir sonraki tepeyi görüyorum.
Ve onunda zirvesine varmak üzere tekrar yola çikiyorum.
Her yolculukta bugüne kadar ne kadar uzak ve yanlis yönlere gittigimi görüyorum.
Sende dogruyu buldugumu hissettikçe ve sinirsizligini kesfettikçe
bir kere daha tamamen sende olmanin keyfine variyorum.
Dogru olan her tarifle ve anlatamadigim bir tabirle seni seviyorum.
Ask demiyorum. Ölümlü olmasi korkutur beni.
Sana gelene kadar askti. Artik sinirsiz ve gerçek sevgi. Doyumsuz sevgi.
Gözlerimi yasartabilecek kadar aci olan ne olabilir sende?
Aci mutluluk yada baska birsey? Ne dersen de! Tarifsiz o kadar çok duygu varmis ki sende...
Deli düsüncelerimi saptiran, sinir düsmanimi yaktiran,
tek bir resme saatlerce baktiran, Bir damlayla aglatmaktan öte bir hissi tattiran,
yok canimdan sönmüs küllerimle beni tekrar yaktiran,
Uykumda sayiklattiran, hep benden öte inanmaya korktugum herseyi bana inandırarak
yasatan ilk ve tek kisisin. Sensin!
Zayifliklarim ve hatalarimdan korkma.
Içtenligimi yansıtamamamın suçluluk duygusunu bana yasattirma.
Unutma ki sen bir yikinti aldin.

Yillarca kalbini emanet ettikleri tarafindan satilmis birini aldin.
Insanlik sevgisine ve hayata güvenini yitirmis zor bir insani aldin.
Gelgitlerden yorgun bir dalgaya kucak açtin!
Uçsuz bucaksiz denize son umutla bakip ta gözlerini yummus ve
zifiri karanliktan ayrim yapamadan kapattigim gözlerime yansiyan bir isiksin sen.
Kaybetmeme arzusuna ve hirçinligina bulandigim los tebesümlerimin aynasisin sen.
Daralmis umutlarimin içinde kivranirken bulabildigim tek çikis noktamsin sen.
Sona ermeyen izdirabimla çöllerden çikamazken tek bir damla
halinde dudagima damlayan yandigim o tesadüfsün sen!
Varligim ve yoklugumsun!
Kokuna bulanip ta uykusuz kalmak.
Benden artan o güzel uykuya dalmisken sana bakmak.
Sana kizmak... Seni kizdirmak...
Görmüyormus gibi yaparak aslinda her an seni gözlemek.
Farkini her hareketinde bir kere daha çözmek.
Senden ileri gidememek. Beni dize getiren bir tutku oldugunu görmek.
Sana sarilmak. Seni simsiki sarmak.
Sevinçli hayallerimde haber verecegim ilk kisi olarak seni düsünmek.
Senin için dua etmek. Aglamak... Öylesine güzel ve tarifsiz hos...
Oynamaktan deli zevk aldigim deli arkadasim.
Içkisiz masalarda kendimi kurtardigim anlayisli ve hararetli dostum.
Evcilligimi hos bulan biricik evcilim.
Sorumsuzlugumda bana kaslarini çatan çekindigim.
Sevginden simariyorsam eksik kalan yanlarimin farkli taskinligindandir.
Beni kaybetme! Seni kaybetmeyecegim!
Korkuyorum ve korkumun hep bu sekilde tazelenmesini diliyorum.
SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM

Yalannnnnnnnnnnnnn

Son sözlerin var ya
Beynimdeki
Hani derler ya
Senden kalan tek şey şimdi
Kulağımda çınlıyor
Bırakmıyorlar
Unut beni... Unut beni...
Unut beni...

Dediğini yapacağım
İnan artık hiç yoksun
Seni unutacağım
Hele su sesler bir sussun !

YaLaNNNNNNNNNNNNNNNNN

Yorum yok Sadece sizin de okumanızı istedim!!!

Erkekler Nasıldır?

Erkekler bilgisayar gibidir... Sık sık kilitlenir ve hafizası asla yetmez. Erkekler çikolata gibidir... Tatlıdır, keyif verir ama sonuçta gelir popona yapısır. Erkekler kahve gibidir... iyisi seni bütün


gece uyutmaz. Erkekler yıldız falı gibidir... Sana ne yapman gerektigini söyler, lakin her seferinde yanılır. Erkekler park yeri gibidir... Iyilerin hepsi kapılmıstır. Erkekler kar fırtınası gibidir... Ne zaman gelecegini, ne kadar sürecegini ve kar kalınlıgını önceden tahmin etmene imkan yoktur.
Erkekler tatil gibidir... Hep kısa gelir. Gelecegini planlayan erkegi nasil anlarsın? Iki sise rakı alir. Erkekler neden evlenmeyecekleri kadınlarin pesinden kosar? Köpekler de kullanmayacakları otomobillerin pesinden kostugu için. Yeni bir koca ile evdeki köpek arasinda ne fark vardır? Köpek bir yıl sonra da sen eve geldiginde kuyrugunu sallar. Tuvalet kagıdını degistirmek için kaç erkek gerekir. Dünya tarihinde böyle bir sey yasanmadigi için bilinmiyor. Yarım beyinli bir adama ne denir? Kabiliyet. Erkek kredi kartının çalındıgını neden polise haber vermez? Hırsız karısından daha az harcar. Erkek neden karısının elini tutar? Bıraktıgi anda alıverise gidecegini bildigi için. Evli çiftler su yatagına ne der?

Çıktım ben..

Bugun yıne akşam oldu..
Hergun gıbı...
Once sabah
sonra öğlen..
Ve nıhayet akşam..
Aynı ömür gibi..
Doğarsın..
büyürsün..
ölürsün..
Aşk gibi..
Seversin
sevilirsin..
Terkedılırsın
ayrılırsın..
mecbur bırakılırsın..
kaybedersin..
topraga gömersin..
gömülürsün diri diri..
yoruldum ben..
anlatmak ısteyıpte anlatamadıklarım..
duymak ısteyıpte duyamadıklarım..
benı boğuyorlar..
Ne desem boş..
Muzıklerın notaları..
arabanın eksozları..
suyun hısırtısı..
Manavın seslenısı..
bakkal cıragının sesı..
Annemın babamın cagırısı..
sıgaramın dumanı..
muslugun sesı
..
Hersey senı hatırlatıyor
gercı hatırlamak ıcın once unutmak lazım..
Ben senı unutmadım kı..
Unutmak ıcın sevmedım kı
hanı demıssın ya..
terketmedı sevdan benı..
Neden terketsın kı..
..
.


***

- Ben seni sevdigim zaman bu sehir de yagmurlar yagardi..
- BeN SeNi HaLa SeViYoRuM :-(
Ve hala bu şehirde yağmurlar var..
Ve hala ben yağmasamda Gürlüyorum..
Ve sen yoksun...
Ve..
...

.....

Nasıl yaşanıyorsa bütün sevdalar, öyle yaşandı sevdamız........ Hergün yinelenen bir yalan gibi, verilen tutulmayan bir söz gibi.
Yeniden ısmarlandı ölüm, özlemi büyüten günler yerine Artık ne dense beyhude..

acaba ?

ACABA
aşkları da devralır mı
kalp nakli yaptıranlar?

İpsiz Recep

Her zaman anlatırım ve derim ki;
Ayni ile vâkidir…..
1862 doğumlu, ince, uzun boylu tipik Rizeli Recep Reise neden “İpsiz” denildiğinin sebebi açıktı.

Elinde avucunda ne varsa, olanı da, olmayanı da verdiğinden ve kendisi de “cep delik, cepken delik” misâli kaldığından adı “İpsiz”e çıkmıştı. İstiklal mücadelesi başladığında düşmanla işbirliği yapmadı, Kuvayı Milliye saflarında yer aldı. Etrafındaki çok az gönüllü ona yetmeyince Sinop, Trabzon ve Rize hapishanelerinin kapılarını açıp 101 yıllık mahkûmlara sordu:
“-Hürriyet dışarıda… Şimdi sizi serbest bırakıyor ve hürriyetinizi veriyorum. Siz de milletinize vereceksiniz. Prangada yaşamak mı, düşmanla vuruşmak mı? Kararınızı verin!”

Ve eski mahkûmlar da Kuvayı Milliye’ye katılır. Çelik gibi adalelere sahip, tuttuğunu koparan bir öfke dalgası ile kaplı olan “İpsiz” Recep’in Milli Mücadeledeki konumu çok önemlidir. Sakarya nehrinin Kandıra yakasında Yunanlılar, Karasu tarafında da Milli Kuvvetler bulunuyordu. Sakarya, Ereğli ve Boğaziçi’nde baskınlar yapıp silah ve cephaneye el koymakla kalmayan, düşmanı da yıpratan “İpsiz” Recep; Sarıyer’i haraca kesen, Millicilere kan kusturan 18 düşman işbirlikçisini Belgrat ormanlarında katledince adını duymayan, şanını anmayan kalmadı. Çete zamanla büyüdü. Rizeli Mehmet Kaptan (Altıkanoğlu), yine Rizeli Murad Reis (Ekşioğlu), Yoncalı ve Firdevsoğlu Reisler Samsun’da bir araya geldiler. Köy köy dolaştılar ve cephane taşımak için topladıkları kağnıları Kazım Karabekir Paşaya teslim ettiler.

Çeteye karargâh kuracakları korunaklı bir yer gerekince Kefken adasına yerleştiler. Kefken’de Mustafa Reis (Uzun), Kemençeci Hazma (Pilehozlu), Kandemirin Mehmet ve Kolcu’nun Hüsnü, Salih Çavuş, Parmaksız Ahmed, Hasan Çavuş, Bayram Ali, İsmail Hakkı Reis, Mecid Dayı, İsmail Reis ve on üç arkadaşı yeğeni Hazma ile hemen hepsi Rizeli idiler. “İpsiz” Recep’e Reis dediler, İstanbul hükümetinin ve işgâl kuvvetlerinin baş düşmanı oldular.
Halife de boş durmadı; Çerkez ve Abazaların etnik kökenlerine hitap ederek, onları onore ederek, “bendensiniz” diyerek Kuvayı Milliye’ye karşı ayaklandırdı, Kuvayı Milliye güçlerine saldırttı. “İpsiz” Recep ve arkadaşları bu saldırıları da, isyanları da bastırdı. Hem de hak ettikleri bir şekilde…Olmadı bu sefer Rumlar ve Fransızlar saldırdı. “İpsiz” Recep ve arkadaşları gene galip çıktılar bu saldırılardan. Millicilerin cephane ve erzak ihtiyaçlarına katkıda bulunmak için Rus ve Yunan gemilerini basıyor, içindekileri Anadolu’ya gönderiyorlardı.

Halifenin Damadı Ferid Paşa da boş durmadı. İdam fermanını çıkardı. “İpsiz” Recep ve arkadaşlarını ele geçirmesi için Binbaşı Lütfü kumandasında 80 jandarmayı üzerlerine sürdü. Kuvayı İnzibatiye’ye mensup birliğin komutanı Lütfü Bey, Kuvayı Milliyecileri katletmeyi onuruna yediremedi, Kefken’i uzaktan top ateşine tutu.

Daha sonra Binbaşı Tufan’ın 43. Alayına katılan çete, Kocaeli Birinci Taburu oldu “İpsiz” Recep Reis yüzbaşılığa yükseldi. Yaptığı en önemli iş İzmit’te Yunan kuvvetlerinin İnönü hattındaki kuvvetlere katılmasını önlemek oldu. Cumhuriyetin ilânından sonra hem maaşa, hem de İstiklal Madalyasına hak kazandı..Tekrar toprağına döndü, hayatında hiç bunları yaşamamış gibi çiftçiliğe başladı. Ve bir gün Ankara’dan onu ziyaret gelenleri dinledi dinledi, güldü ve şöyle dedi.

-“Biz işimizi tamamladık efendiler. Savaşta dik duran başımızı siyasette eğmeyiz. Tilkinin pazarda işi yoktur. Gazi Paşa Hazretlerine hürmetlerimi arz ederim.”

Rizeli “İpsiz” Recep Reis ve arkadaşları düşmanla ve yerli işbirlikçilerle
savaşmışlardı. Vatanın ve milletin istiklâli için onların ipinde asılmayı göze almışlardı.

Rizeli “İpsiz” Recep ve arkadaşları Kurtuluş Savaşımızda dimdik tuttukları başlarını siyasette eğmediler..

Rizeli baş nazır Recep ve arkadaşları ise Kurtuluş Savaşımızda yendiğimiz yedi düvelin önünde siyasi ikbal uğruna kaç kere baş eğdiler?

Ne saymaya sayı yeter ne de söylemeye dil…..

Onlar baş eğdikçe bizler hicap ettik.

Onlar baş eğdikçe terör hortladı. Baş eğmeyi bilmeyen asker evlâtlarımızdı dimdik yürüyen teröristin üstüne.

Şehit olmadan önce babasından helâllik istemeyi bilen asker, bilseydi baş eğmeyi hiç orada olur muydu?

Ya Dünya Bankasında iş sahibi ya da İstanbul sahillerin de asker olurdu.!!

Bileydi gazeteci yazar arkadaşlarım baş eğmeyi, şimdi hepsi mütareke basınında baş köşelerden gülümserlerdi!!!!

“Adama iş” mantığı ile sağlanan makamlarda oturanların önünde bileydi baş eğmeyi memur arkadaşlarım, akşam pazarlarının tenhalıklarını beklemezlerdi!!!!

Bilseydi işçi dostlarım baş eğmeyi, bugün çoğu iş güç sahibi ama sendikasız patron işçileriydi!!!

“İkbal” önünde diz çökmeyi bilseydik eğer, bugün hepimiz bir partinin kapısını aşındırırken, cebimiz partinin bize verdiği sıfatı belirten kartvizitlerimizle dolardı. O kartları dağıtmak için “İkbal” önünde diz çökecek birilerini arardık!!!

Başını dik tutmayı bilenler oldukça ve sayılarımız günden güne çoğaldıkça, ne kadar siyasi ikbâl uğruna başını eğerse eğsin Rizeli baş nazır Recep ve arkadaşları bir gün sıra bize de gelecek!

Ve o gün hesap günü olacak!!

Helâllik isteyerek şahadete yürüyen askerlerin hesabı başta olmak üzere, her biri Ağrı dağı kadar büyük verilen tavizlerin hesabı da sorulacak!!

“Hortumlara damardan girdik” diyerek halkı aldatıp, hortumları kendi ceplerine çevirmenin hesabı da sorulacak!!!

Bu hesap AB-D karasularında değil, Türkiye Cumhuriyeti’nde halen hukukun üstünlüğüne inan biz İpsiz Recep’ler için;

YÜCE DİVAN’da olacak!!!!


Asuman ÖZDEMİR
"

(alıntı)

Üçlü Filtre (Sokrates)

"Eski Yunan'da Sokrates,
bilgiyi saklamaması nedeniyle
saygıdeğer bir şöhret yapmıştı...

Bir gün tanıdık bir büyük filozafa rastladı ve filozof ona
"Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun" dedi.



"Bir dakika bekle," diye yanıtladı Sokrates.
"Bana birşey söylemeden önce küçük bir testten geçmeni istiyorum.
Buna (Üçlü Filtre Testi) deniyor. "

"Üçlü Filtre?.."

"Doğru" diye devam etti Sokrates. " Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Bu, ona Üçlü Filtre Testi, dememin nedeni.

Birinci filtre "Gerçek Filtresi":
Bana birazdan soyleyecegin seyin tam anlamiyla gercek oldugundan emin misin?.."

"Hayır" dedi adam, "aslında bunu sadece duydum ve..."

"Tamam" dedi Sokrates. "Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, (İyilik Filtresini).
Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun, iyi bir şey mi?"

"Hayır, tam tersi..."

"Öyleyse" diye devam etti Sokrates. "Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldi. (İşe yararlılık filtresi). Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mi?"

"Hayir, gerçekten degil."

"Peki, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?"

Bu Sokrates?in iyi bir filozof olmasının ve büyük itibar, saygı görmesinin nedeniydi.

Yakın ve sevgili herhangi bir arkadaşınız hakkında başıboş konuşmalar duyduğunuz her zaman bu "Üçlü Filtre Testini" kullanmanız sizlere hararetle tavsiye edilir. Deneyin, pişman olmayacaksınız!..

alıntı (eskiay)"

Canım Benim

Bir dostum anlatmıştı:
Bir tanıdıklarının evlerinde televizyon arıza yapmış,tamirci gelip TV`nin arkasını açmış ki bir sürü ekmek kırıntısı.Tabii kimin yaptığını hemen anlamışlar.Evin dört yaşındaki yaramaz kızı.


Bu hangi ailemizde gerçekleşirse gerçekleşsin ilk göstereceğimiz tepki genellikle öfkeli bir davranıştır.Tamircinin yanında bağırır aşırı gidenlerimiz çocuğu orda döver.Fakat anne öyle yapmamış,çocuğuyla konuşmayı denemiş ve öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış.Çocuk ekranda Afrika`daki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV`nin açık bulduğu tek yerinden,arkasındaki ızgaralardan içeri atıyormuş.

Kadın

İyi bir kadın bir erkeği etkiler
zeki bir kadın onda ilgi uyandırır
güzel bir kadın büyüler
anlayışlı bir kadın ise ona sahip olur.
Helen Rowland



Kadın kendi başına ne gül goncasıdır,
ne de diken.
Koklamasını bilirsen gul,
tutmasını bilmezsen diken olur.
Refik HalidKaray

Kadınların gözleri keskin, zekaları uyanık,
düşünceleri vesveseli olur.
Guy de Maupassant

Kadınlarda feci olan şey,
ne onlarla ne de onlarsız yaşanabilmesidir.
Byron

Kadınlar sevmedikleri adama
hiç acımazlar.
Alexandre Dumas Files


Bir kadın ya sever, ya da nefret eder;
ortası yoktur.
Pubillius Syrus

Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar
incelersen incele her zaman yepyenidir.
Tolstoy

Zor olan Kadına karşı sorumluluk duymak değil,
Sorumluluk duyulacak Kadın bulmaktır."

Aşk Sizi Ele Verir

"Yuzunuz aydinlanir, gozlerinizin ici guler... Isten gucten de hayir gelmez... Asik oldugunuz 1 kilometre uzaktan anlasilir... Cunku ask, varligini acikca belli eder
ASK nelere kadirdir" derler de inanmazdik. Aslina bakilirsa gayet yerinde bir soz bu.
Cunku ask bizi kendi denizinde yolculuga cikarirken, ruhumuzu da bir o yana bir bu yana surukleyip bir baskalastirir. Hatta zaman zaman kendimizle ilgili saskinliklar yasar, cevremizdekilere de yasatiriz. Neler mi yapariz? Isterseniz yazimiza bir goz atin...
Hareketler belli eder
* ASIKSINIZ, seviyorsunuz, sevdiginizin bile farkinda degilsiniz. Ama sozleriniz, hareketleriniz sizi coktan ele veriyor. Sanki bir anda siz "siz" olmaktan cikiyor ve yepyeni bir kisilige burunuveriyorsunuz. Bakalim ask size neler yapiyor, neler yaptiriyormus!


* GUNE her zamankinden daha erken baslarsiniz. Sanki kendinizi gunler boyu uyumus gibi hisseder ve gayet formda olursunuz.
Acayip guzellesirsiniz
* GOZLERINIZIN ici gulmeye baslar, yanaklariniz pembelesir, acaip guzellesirsiniz. Sizi goren "sip" diye asik oldugunuzu anlar. Unutmayin ki, muzik kadar ask da ruhun gidasidir.
* BIR anda alis-veris delisi oluverirsiniz. Ama bu tam bir cilginlik asamasindadir. Yepyeni giysiler, kokular ve makyaj malzemeleri alinir. Farkli bir tarzin deneme calismalari da baslamistir. Dolaptakilerin ise papucu coktan dama atilir.
* ONCELERI gozunuze carpmayan ya da carptigi halde aldiris etmediginiz kilolariniz ve can dusmaniniz selulitler, bas derdiniz olur cikar. Her daim ayna karsisinda, onlardan nasil kurtulacaginizi dusunursunuz. Ve paranizin buyuk bir kismini kremlere ve spor merkezlerine bagislarsiniz.
Isinizden hayir gelmez
* PATLAMIS misir, cips ve kola. Bir anda hayatinizin vazgecilmezleri arasina girer. Cunku ask sayesinde atistirmalariniz had safhaya cikmistir.
* IS GUC hak getire! Sorumluluklar kendini bir anda "top on" listesinin alt siralarinda bulur. Patronunuzun imali laflari bile dikkatinizi cekmez. Varsa yoksa "O" dur. Ee, ne de olsa listenin basina yerlesmistir.
* SIZI gorenler nedensiz siritmalariniza ve agzinizin artik kulaklariniza yapismasina, herkese hatta hoslanmadiginiz insanlara bile sevgi dolu davranmaniza bir mana veremezler. Halbuki siz yeni askiniz sayesinde dunyanin en mutlu insanisinizdir. Varsin sizi anlamasinlar.
* PARANOYAK olup cikarsiniz. Yemeden icmeden ha bire, onun hakkinda surekli ya beni aldatiyorsa, bugun hic aramadi, ya basina bir sey geldiyse gibi paranoyalar uretir, sizin yaninizda olmadigi zamanlari kendinize iskence saatleri haline getirirsiniz.
Midenize kramp girer
* ONUNLA gecen sure, nedense su gibi akip gecer. Onu her gun gormek icin bilimum yalanlara basvurup, en yakin arkadasinizi bile satarsiniz.
* KALP atislariniz bir turlu normale donmez. Hele onu gorunce, adrenalin miktariniz maksimum noktalara sicrar. Elleriniz titrer, midenize kramplar girer.
"

Siz

Kim mi anlattigim kisi..
Siz..
Içinizden biri..
Kimbilir kaç kisisiniz orda..
Kaç yüz..Bin..
Basari, yataktan kalkma ile baslar..
Bu kadar basit..
Ama o kadar da zor..



Bir arastirma yapin yakin çevrenizde..
Basarili olanlar, yataktan kalkmayi bilenlerdir.

Nedir yataktan kalkmayi bilmek..
Karar verdigin saatte gözünü açtigin anda, firlayip yataktan çikmak..
Bir dakika bile gecikmeden..
Bir dakika bile yatak miskinligi yapmadan..

Uçak kaçacaksa, yapariz bunu..
Ama hayat kaçarken yapmayiz..
Kaçan uçagin yenisi vardir oysa..
Ama kaçan hayatin saniyesi geri gelmez..

Yataktan kalkmayi ögrenmek, kendini tanimakla baslar..

Kendinizi iyi tanirsaniz, kalkacaginiz saati dogru belirler,
güne dogru, yapabileceginiz, basarabileceginiz planla
baslarsiniz.. Saat 7.30'da yataktan çikamadiginizi bile
bile her gece "7.30 kalkis" diye yattiniz mi, kendi kendinizi
aldatir, daha kötüsü giderek asagilik kompleksine düsersiniz..

"Ben ne berbat bir insanim. Verdigim en basit kararlari bile
uygulayamiyorum" diye..

Bakin..
Hayali degil, gerçekçi planlar yapin..

"10.00'da kalkacagim" deyin..
Ama kalkin..
Geceden verdiginiz kararlari, ertesi gün uyguladiginiz ölçüde
kendinize güveniniz artmaya, kisiliginiz oturmaya baslar.

O zaman 7.30'da da rahatça kalkabilecek güce ulasirsiniz..

Yapamayacaginizi ezbere bildiginiz planlari her gece yatarken
yapmak, sizi yasarken öldürür.

Durmadan plan yapip ertelemek, hiç plan yapmamaktan çok daha
hizla çürütür insani..
Yataktan kalkacaginiz zamana dogru karar verin ve kalkin..

Hayatinizin nasil hizla olumlu gelismeye basladigini göreceksiniz.."

Mutluluğun Reçetesi

*İyice tanımadan hiçbir insana bağlanmayın.

*Sizi önemsemeyen insanları siz de önemsemeyin.

*Yalanını yakaladığınız bir insanın
düzelebileceğini sakın düşünmeyin.

*Sizi dinleyen ama anlamaya niyeti olmayan insanlarla asla tartışmayın.

*Kendinizi alçaltacak kadar yalvarmayın.

*Gözyaşlarınızın değerini bilin. Onları
haketmeyenler için harcamayın.

*Dostların sevgiliden daha önemli olduğunu unutmayın.

*Kimsenin sözleriyle dolduruşa gelmeyin ama onları aklınızın bir köşesinde tutun.

*İki çift tatlı söz duyabilmek için kendi doğrularınızdan ödün vermeyin.

*Sizi sevenlerle kullananları ayırt edin.

*Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etmeyin.

*Verdiğiniz sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı vermeyin.

*Kendini sürekli olarak öven insanlardan kaçın.

*Kendinizin herkesten daha önemli olduğunu asla unutmayın.

*Dostluğunuzla yetinmeyenler için fedakarlık yapmayın.

*Güvenmediğiniz kişilere, sizin aleyhinizde kullanabilecekleri kozlar vermeyin.

*Aşkta duygularınıza yenilmeyin, mantığınızı kullanın.
*Güleryüzlü olmanın her kapıyı açtığını unutmayın."

Eski Sevgiliye

Merhaba eski sevgilim....
Nasılsın? Pek iyi görünmüyorsun. Aslında değişin pek bir şeyin yok. Belki biraz kilo almışsın, belki saçlarının birkaç teli kırlaşmış. Ama aynısın işte. Peki neden bana farklı görünüyorsun?
Esprilerinde aynı, o kasıntı uzak duruşunda. İltifat ediş biçiminde, ses tonun da, ellerin de, giysilerinde aynı. Zaten neden değişesin ki?. Bu sensin ve herkes gibi kendini çok beğeniyorsun, değişmek gibi bir niyetin yok doğal olarak. Benim gibi başka kadınlar da hoşlanmadıkları taraflarını değiştirmek istemişlerdir ama, onlar da becerememişler işte...
Acaba değişen ben miyim?. Bensem neden değiştim, yoksa bu değişme değil de başka bir şey mi?. Beni hiç etkilemiyorsun, seni görünce kalbim çarpmıyor, yanaklarım pembeleşmiyor, 'Akşam ne yapacaksın, yemek yiyelim mi?' diye sormanı beklemiyorum, sormayınca üzülmüyorum ve de en önemlisi sorsan bile asla “evet” demem. Çünkü seninle beraber olmayı hiç düşünmüyorum. Yanındaki kadına da hiç 'kulp' takma ihtiyacı duymuyorum. O kadın bana; çirkin, cüce, antipatik, şişman, çarpık bacaklı gelmiyor şimdi. Seni istemediğim, beğenmediğim için değiştiğimi sandım. Oysa ben senin için ağlamıştım bile... İlk ciddi kavgamızda çekip gittiğinde 'gerçek gözyaşları' dökmüştüm kendi kendime. İçime bir yumruk tıkanmıştı sanki. Artık asla başka aşklar yaşayamayacağıma, kimseden hoşlanmayacağıma, yapayalnız kaldığıma inanmıştım.
Beni aramadığın o üç - beş gün, senden başka hiçbir şey düşünemiyordum, ne iş ne güç. Telefonun başında oturup kalmıştım. Aradığında nasıl süslenmiştim o akşam, nasıl istemiştim beni beğenmeni. O gün ağzıma lokma koymamıştım belki akşama kadar zayıflarım diye. Ve nasıl sarılmıştım sana sımsıkı. Bir kez daha gidersen dayanamam diye geçirmiştim içimden.

Ah eski sevgilim ah!...
Şimdi de seni gördüğümde yüreğimin hop etmesini isterdim. O kadar tutkulu, arzulu, özlemli, kıskanç, meraklı günler geçirdik ki seninle. Ay gülmek geliyor içimden, o ağladığım günleri hatırlıyorum, bu saçma sapan adam için mi? o kadar gözyaşı dökmüşüm, hep bu adama dokunmak için çırpınmışım... O'na dokunmadan uyuyamamışım...
Bir ara kıkır kıkır güldüm ya durup dururken, aklıma bunlar geldi de güldüm işte. Şaşırdım durdum kendi kendime 'Ben bu adam için mi? böylesi duygular hissettim' diye dalga geçiyordum kendimle. Biliyor musun? bundan sonra ömrümün sonuna kadar erkeksiz kalacağımı bilsem, bir kez bile birlikte olmam seninle. O kadar etkilemiyorsun beni, o kadar sıradansın.
Ben nasıl seninle birlikte olmuşum da, o durumları “AŞK” sanmışım. Peki pişman mıyım?. Hayır tabii ki pişman değilim.
Dilerim sende değilsindir eski sevgilim!...

uzak duruşunda. İltifat ediş biçiminde, ses tonun da, ellerin de, giysilerinde aynı. Zaten neden değişesin ki?. Bu sensin ve herkes gibi kendini çok beğeniyorsun, değişmek gibi bir niyetin yok doğal olarak. Benim gibi başka kadınlar da hoşlanmadıkları taraflarını değiştirmek istemişlerdir ama, onlar da becerememişler işte...
Acaba değişen ben miyim?. Bensem neden değiştim, yoksa bu değişme değil de başka bir şey mi?. Beni hiç etkilemiyorsun, seni görünce kalbim çarpmıyor, yanaklarım pembeleşmiyor, 'Akşam ne yapacaksın, yemek yiyelim mi?' diye sormanı beklemiyorum, sormayınca üzülmüyorum ve de en önemlisi sorsan bile asla “evet” demem. Çünkü seninle beraber olmayı hiç düşünmüyorum. Yanındaki kadına da hiç 'kulp' takma ihtiyacı duymuyorum. O kadın bana; çirkin, cüce, antipatik, şişman, çarpık bacaklı gelmiyor şimdi. Seni istemediğim, beğenmediğim için değiştiğimi sandım. Oysa ben senin için ağlamıştım bile... İlk ciddi kavgamızda çekip gittiğinde 'gerçek gözyaşları' dökmüştüm kendi kendime. İçime bir yumruk tıkanmıştı sanki. Artık asla başka aşklar yaşayamayacağıma, kimseden hoşlanmayacağıma, yapayalnız kaldığıma inanmıştım.
Beni aramadığın o üç - beş gün, senden başka hiçbir şey düşünemiyordum, ne iş ne güç. Telefonun başında oturup kalmıştım. Aradığında nasıl süslenmiştim o akşam, nasıl istemiştim beni beğenmeni. O gün ağzıma lokma koymamıştım belki akşama kadar zayıflarım diye. Ve nasıl sarılmıştım sana sımsıkı. Bir kez daha gidersen dayanamam diye geçirmiştim içimden.

Ah eski sevgilim ah!...
Şimdi de seni gördüğümde yüreğimin hop etmesini isterdim. O kadar tutkulu, arzulu, özlemli, kıskanç, meraklı günler geçirdik ki seninle. Ay gülmek geliyor içimden, o ağladığım günleri hatırlıyorum, bu saçma sapan adam için mi? o kadar gözyaşı dökmüşüm, hep bu adama dokunmak için çırpınmışım... O'na dokunmadan uyuyamamışım...
Bir ara kıkır kıkır güldüm ya durup dururken, aklıma bunlar geldi de güldüm işte. Şaşırdım durdum kendi kendime 'Ben bu adam için mi? böylesi duygular hissettim' diye dalga geçiyordum kendimle. Biliyor musun? bundan sonra ömrümün sonuna kadar erkeksiz kalacağımı bilsem, bir kez bile birlikte olmam seninle. O kadar etkilemiyorsun beni, o kadar sıradansın.
Ben nasıl seninle birlikte olmuşum da, o durumları “AŞK” sanmışım. Peki pişman mıyım?. Hayır tabii ki pişman değilim.
Dilerim sende değilsindir eski sevgilim!...

Eski Sevgiliye

Merhaba eski sevgilim....
Nasılsın? Pek iyi görünmüyorsun. Aslında değişin pek bir şeyin yok. Belki biraz kilo almışsın, belki saçlarının birkaç teli kırlaşmış. Ama aynısın işte. Peki neden bana farklı görünüyorsun?
Esprilerinde aynı, o kasıntı uzak duruşunda. İltifat ediş biçiminde, ses tonun da, ellerin de, giysilerinde aynı. Zaten neden değişesin ki?. Bu sensin ve herkes gibi kendini çok beğeniyorsun, değişmek gibi bir niyetin yok doğal olarak. Benim gibi başka kadınlar da hoşlanmadıkları taraflarını değiştirmek istemişlerdir ama, onlar da becerememişler işte...
Acaba değişen ben miyim?. Bensem neden değiştim, yoksa bu değişme değil de başka bir şey mi?. Beni hiç etkilemiyorsun, seni görünce kalbim çarpmıyor, yanaklarım pembeleşmiyor, 'Akşam ne yapacaksın, yemek yiyelim mi?' diye sormanı beklemiyorum, sormayınca üzülmüyorum ve de en önemlisi sorsan bile asla "evet" demem. Çünkü seninle beraber olmayı hiç düşünmüyorum. Yanındaki kadına da hiç 'kulp' takma ihtiyacı duymuyorum. O kadın bana; çirkin, cüce, antipatik, şişman, çarpık bacaklı gelmiyor şimdi. Seni istemediğim, beğenmediğim için değiştiğimi sandım. Oysa ben senin için ağlamıştım bile... İlk ciddi kavgamızda çekip gittiğinde 'gerçek gözyaşları' dökmüştüm kendi kendime. İçime bir yumruk tıkanmıştı sanki. Artık asla başka aşklar yaşayamayacağıma, kimseden hoşlanmayacağıma, yapayalnız kaldığıma inanmıştım.
Beni aramadığın o üç - beş gün, senden başka hiçbir şey düşünemiyordum, ne iş ne güç. Telefonun başında oturup kalmıştım. Aradığında nasıl süslenmiştim o akşam, nasıl istemiştim beni beğenmeni. O gün ağzıma lokma koymamıştım belki akşama kadar zayıflarım diye. Ve nasıl sarılmıştım sana sımsıkı. Bir kez daha gidersen dayanamam diye geçirmiştim içimden.

Ah eski sevgilim ah!...
Şimdi de seni gördüğümde yüreğimin hop etmesini isterdim. O kadar tutkulu, arzulu, özlemli, kıskanç, meraklı günler geçirdik ki seninle. Ay gülmek geliyor içimden, o ağladığım günleri hatırlıyorum, bu saçma sapan adam için mi? o kadar gözyaşı dökmüşüm, hep bu adama dokunmak için çırpınmışım... O'na dokunmadan uyuyamamışım...
Bir ara kıkır kıkır güldüm ya durup dururken, aklıma bunlar geldi de güldüm işte. Şaşırdım durdum kendi kendime 'Ben bu adam için mi? böylesi duygular hissettim' diye dalga geçiyordum kendimle. Biliyor musun? bundan sonra ömrümün sonuna kadar erkeksiz kalacağımı bilsem, bir kez bile birlikte olmam seninle. O kadar etkilemiyorsun beni, o kadar sıradansın.
Ben nasıl seninle birlikte olmuşum da, o durumları "AŞK" sanmışım. Peki pişman mıyım?. Hayır tabii ki pişman değilim.
Dilerim sende değilsindir eski sevgilim!...

uzak duruşunda. İltifat ediş biçiminde, ses tonun da, ellerin de, giysilerinde aynı. Zaten neden değişesin ki?. Bu sensin ve herkes gibi kendini çok beğeniyorsun, değişmek gibi bir niyetin yok doğal olarak. Benim gibi başka kadınlar da hoşlanmadıkları taraflarını değiştirmek istemişlerdir ama, onlar da becerememişler işte...
Acaba değişen ben miyim?. Bensem neden değiştim, yoksa bu değişme değil de başka bir şey mi?. Beni hiç etkilemiyorsun, seni görünce kalbim çarpmıyor, yanaklarım pembeleşmiyor, 'Akşam ne yapacaksın, yemek yiyelim mi?' diye sormanı beklemiyorum, sormayınca üzülmüyorum ve de en önemlisi sorsan bile asla "evet" demem. Çünkü seninle beraber olmayı hiç düşünmüyorum. Yanındaki kadına da hiç 'kulp' takma ihtiyacı duymuyorum. O kadın bana; çirkin, cüce, antipatik, şişman, çarpık bacaklı gelmiyor şimdi. Seni istemediğim, beğenmediğim için değiştiğimi sandım. Oysa ben senin için ağlamıştım bile... İlk ciddi kavgamızda çekip gittiğinde 'gerçek gözyaşları' dökmüştüm kendi kendime. İçime bir yumruk tıkanmıştı sanki. Artık asla başka aşklar yaşayamayacağıma, kimseden hoşlanmayacağıma, yapayalnız kaldığıma inanmıştım.
Beni aramadığın o üç - beş gün, senden başka hiçbir şey düşünemiyordum, ne iş ne güç. Telefonun başında oturup kalmıştım. Aradığında nasıl süslenmiştim o akşam, nasıl istemiştim beni beğenmeni. O gün ağzıma lokma koymamıştım belki akşama kadar zayıflarım diye. Ve nasıl sarılmıştım sana sımsıkı. Bir kez daha gidersen dayanamam diye geçirmiştim içimden.

Ah eski sevgilim ah!...
Şimdi de seni gördüğümde yüreğimin hop etmesini isterdim. O kadar tutkulu, arzulu, özlemli, kıskanç, meraklı günler geçirdik ki seninle. Ay gülmek geliyor içimden, o ağladığım günleri hatırlıyorum, bu saçma sapan adam için mi? o kadar gözyaşı dökmüşüm, hep bu adama dokunmak için çırpınmışım... O'na dokunmadan uyuyamamışım...
Bir ara kıkır kıkır güldüm ya durup dururken, aklıma bunlar geldi de güldüm işte. Şaşırdım durdum kendi kendime 'Ben bu adam için mi? böylesi duygular hissettim' diye dalga geçiyordum kendimle. Biliyor musun? bundan sonra ömrümün sonuna kadar erkeksiz kalacağımı bilsem, bir kez bile birlikte olmam seninle. O kadar etkilemiyorsun beni, o kadar sıradansın.
Ben nasıl seninle birlikte olmuşum da, o durumları "AŞK" sanmışım. Peki pişman mıyım?. Hayır tabii ki pişman değilim.
Dilerim sende değilsindir eski sevgilim!...

Sarışınlar (:

Bir sarışını bütün gün nasıl oyalarsınız?
Yuvarlak bir odada, gidip köşede oturmasını söyleyerek.

Bir sarışını evlenmeye nasıl razı edersiniz?
Ona hamile olduğunu söyleyerek.

Bir sarışını Cumartesi günü gülmesini nasıl sağlarsınız?
Çarşamba günü bir espri yaparak.

Bir sarışını niye iki saat boyunca portakal suyu kutusuna bakar?
Üzerinde "konsantre" yazdığı için.

Sarışın çivi çakarken parmağını niye çivinin üstüne koyar?
Çıkan sese dayanamadığı için.

ABD'de sarışını ve zeki kadına ne denir?
Turist.

Bir sarışının fikrini nasıl değiştirirsiniz?
Kulağına üfleyerek.

Bir sarışını bir başka sarışının kulağına üflemesine ne denir ?
Bilgi transferi.

Hamile olduğunu öğrenen sarışın ne der?
Benim olduğuna emin misin ?

Bira şişesi ile sarışının ortak özelliği nedir ?
İkisinin de boyun kısmından yukarışı boştur.

Bir sarışını saatlerce nasıl oyalarsınız ?
Eline iki tarafına da " Ters çevir " yazılı bir kağıt tutuşturarak.

Kömürlükteki iskelete ne denir ?
Geçen yılın sarışınlar arası Saklambaç Turnuvası Şampiyonu.

Kazaların çoğunun ev civarında olduğunu duyan sarışın ne yapar?

Taşınır.

Zekasının yüzde 90'ını kaybetmiş sarışına ne denir ?
Boşanmış.

Kaç sarışınla elektrik akımı oluşturulabilir ?
İki.Biri kuvete girer, diğeri saç kurutma makinesini uzatır.

Bir bilgisayarın önünde bir sarışın oturduğunu nereden anlarsınız?

Ekrandaki tipex izlerinden.




işte sarısınlar ama bizim iş yerinin karşısında bi sarısın var allah bütün zekiliği onamı vermiş bi türlü ayarlayamadım


Şaka Şaka :)))))))))))))))))))))))))))))))

Bir Gün Okurmusun Bu Yazıyı ?

Bir gün hayatımdan ördürürcesine çıkacaksın.ve ben seni hep son günkü halinle hatırlayacağım.seni en güzel halin neydi diye düşünüyorum. Ve içimden bir ses yıllar öncesine götürüyor beni ...

Seni her halükarda içimde hissedebiliyorum. İşte olayımın en güzel yanı bu. Sen ne kadar anlayabilirsin bilemiyorum. Ama benim gibi her şeyden ve herkesten uzak bir hayatın olmasaydı bunun ne demek olduğunu anlardın. Seni anlıya biliyorum sevdiklerin ve sana destek veren herkesin yanında ağlamak bile senin doğal. Benim için lüks olan her şey sana doğal geliyor.

Şimdi yatıyorsundur. Bir sigara yakmış yatağının ucunda yaşadıklarını ve benim sana söylediklerimi ve hatta yaşadıklarının bir hata olduğunu düşünüyorsundur. Kanayan yarayım senin için biliyorum. Bir hata. Bir yanlış. Oysa sadece sevmiştim seni. Hala aklımın bir ucundan çıkmıyorsun. Son kez çıkmayan olacaksın. Seni asla unutmayacağım. Yerlerde sürünüp yok olsam, evlenip çocuk sahibi olsan ve adım bir yana, dünyada olduğumu unutsan ben yine bıraktığın yerde olacağım.

Parktaki çocuklara bakıp seni yaşayacağım. Söküp atmam gerek içimden seni. Hayatımın kalanını sensiz yaşamayı öğrenmeliyim. Ve öyle ki hiç sızlamamalı içim seni gördüğümde. Sen utanmalı, sen başını eğmelisin. Yaptıklarından utanmalı, iliklerine kadar üşümelisin yazın kavurucu sıcaklığında...

Ama olmaz bunu sana yakıştıramam. Sen bunları yaşamamalı, görmemelisin. Korkma yavrucuğum ben gizli bir köşeden seyreder sonra usulca kaybolurum. Sen hiç görmezsin beni. Belki bir gün ortak bir tanıdığımızdan haberlerimi alırsın. Olur da hakkımda kötü bir şeyler duyarsan ne olur kulak asma yalandır mutlak. Senin üzülmen için söylenmiştir.

İçim yanıyor kimseye anlatamıyorum. Hoş sen bile anlayamadıktan sonra kim anlasın. Bana güldüklerini biliyorum bunu iliklerime kadar biliyorum. Varsın olsun, gülsünler, ben biliyorum içimdekileri. Yorgun bedenimi yıldızlara taşıyacaklar bu benim en mutlu günüm olacak. Sevdiklerimi oradan görebileceğim. Bir kahve telvesi, bir sigara dumanı kadar yakın olacağım sana. Sana ve sevdiğim tüm insanlara.

Son bir sevgi son bir mutluluk yakaladım seninle, belki de çok kısaydı kimileri için. Nereden bilsinler benim için bir ömre bedel olduğunu. Ben gözlerimde yaşadım bu aşkı ve yine gözlerimde bıraktım umutlarımı. Bunları bir gün okuyacak mısın? Okurken ağlayacak mısın bilemiyorum. Ama beni anlayabilmen için çok zaman geçmesi gerekiyor belki yüzyıllar. Yalnızları oynuyorum sen bile farkında olmadan. İşte ben buyum, kimsenin istemediği, kimsenin anlamadığı. Anlamak istemediği. Uykuların en tatlısı senin için olsun canımın içi...

kendini bilmezlerden nefret ediyorum

aslında moralim çok bozuk.sevgili arkadaşım zeynebi bizden ayırdılar. bazı kendini bilmez hiç birşeyden anlamayan arkadaşlık duygularını yaşamayan ve yok sayan insanlar olduğu sürece bu halde oluruz.dorry sevgili arkadaşım sen de bu konuyu çok iyi bilirsin birbirimize destek olalım.zeynep eğer bu yazıyı okursan ne kadar üzgün olduğumu anlarsın. yeni yerinde başarılar seni çok öpüyorummmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm....

Üzmeden Ölmek

Binlerce Ölum YÖntemi Vardir Ama Ben Kimselerin Cani Yanmadan Kimseler Zarar GÖrmeden ÖlÜm Yolu Aryorum Bilen Varmi

Oyle Bİr Şeysİn Kİ

Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam, seni tarif edemeyeceğimi biliyorum, Ulaşılmaz oldun hep, dokunmak, hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni... Kocaman bir yalnızlıktı payımıza düşen, payıma düşen her şeyi erteledim... Ama erteleyemediğim bir şey vardı, sana benziyordu

Su olsan; dokunduğumda bozulurdun, bozulmayan birşeydin... Gidilecek bir yer olsa; sonu olurdu, sonu olmayan birşeydin... Uykuda görülecek bir rüya olsa; uyanırdım, beni rüyamdan uyandırmayacak birşeydin... saçların olsun istiyordum, ama bahtım değildin... O gün seni gözlerinden , üç ırmağın birleştiği yerinden öpeyim desem, Aklıma ırmaklar gelir... Düşünki yılan dağından aşağı iniyoruz Ve dünyada sadece iki kişilik türkü kalmış, onu söylüyoruz... Öyle birşeysin sen... Seni düşündükçe yoruluyorum desem, dünyanın en büyük yalanı olur... Yalanım yok... Bugünden yarına ne kalır bilmem, ama sen kalırsın tıpkı yatağı değişmeyen bir ırmak gibi... Yaşadıklarımız azdı, zamana sığmadık yaşamak isterken her şeyi... Bugün şarkı söylüyorsam; o gün şarkı değil, şarkı gibi seni yaşamak isterim... Halkıma benziyordun, bir yanın göç, bir yanın toprak kokuyordu hep, Gezmediğim yerin kalmadı, bazen yasaklandın bana, bazen bir şuç gibi boynumda taşıdım seni... Yedi telli sazımla bile anlatamadım, Sen bir uçurum gülüydün; ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm.. Yasaların bile tanımlayamadığı bir şeydin... Haritalara sığmazdın, her ülkede bir başka gülüyordun... Uzundun, inceydin, dokunduğumda nereli olduğumu seninle hatırlardım, Bana hep kendimi hatırlatan birşeysin sen... Uzaksın, yakınsın, özlenensin, Ama bugün değil, yarın gibi birşeysin sen... Bugün herşeyi değiştirmek için çabalarken, sen değişmeyen olarak duruyorsun karşımda... Kabul ediyorum, dünyaya bu kalsın ama sen bilme, Dünyada kaç iklim, kaç zulüm, kaç ölüm var, Bir seni bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin... Bilme.... Bugün her ölümle biraz ölürken, seni düşündükçe hayata dönüyorum yeniden... Gecenin en karanlık yerindeyim, bir sigara ateşinin aydınlattığı kadar ışık bile olsan, Yinede seviyorum seni... Sadece benim seni anladığım, kimsenin unutmamak için defterine not düşmediği, Ama hayatımda hep bir dipnot olarak kalan kendi yasaklarım gibi, unutmuyorum seni... Dağları delmiyorum, inmek istiyorum oralardan... Hepiniz gibi aynada saçlarımı taramak, Günaydın der gibi sokağa fırlamak ve şarkı söylemek istiyorum... Adına aşk diyorlar, gelecek diyorlar, bana yetmiyor... Her şarkımda sana bir adım daha yaklaşmak istiyorum... Bir başka dilden seviyorum seni... Gelincikler gibi bir mevsim değil, Dört iklim, köşe bucak... Kim ne derse desin geri dönecek yerim yok... Bir kentin ortasında, çığlık çığlığa bağırarak tek başıma kalsamda... Yinede seviyorum seni... Bu bir suç duyurusudur... Kendimi ihbar ediyorum...

ahh ah

ahh ah
çok küçüktüm.. Dayımlar araba ile antalyaya gideceklerdi. beni götürmüyordular.. Çok kızmıştım.. ve bunun üzerine arabanın lastiğine nal çivisi koydum, yetmedi ayrıca egzoz borusuna muz soktum.. Dayımdan habersiz anahtarı çalıp, depoya şeker döktüm gidişleri 1 gün ertelendi hehaeha...:))

Karşılıksız Aşk'a Mektup..

Seni ne çok sevdim ben. Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında uyurken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim. Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.

Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir. Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar. Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı gecelerim. Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni tanımadın, beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni, ip asmaz, çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil, yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.

Ey Sevdiğim.. Ben seni ne çok sevdim. Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık almamaktır. Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin.. Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı, senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı. Anladım ki beni hiç duymayacaksın.

Sana sitem edemem. Sana kırılamam. Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim. O da MUTLU OLMAN.

MUTLU OL SEVDİĞİM.. BİRİCİĞİM.. AŞKIM. NEREYE, KİME GİDERSEN GİT YETER Kİ SEN MUTLU OL...

Adım iNsAn

Bugün; bütün ağaçlar yüreğimdeydi. Bütün çiçekler gözlerimde. Güneş, ışıklarını dudaklarıma kondurmuştu. Neydi kanımı kaynatan bu güzelliğin adı? Mutluluk muydu? Bugün, Ne varsa hüzünden yana denize fırlattım az önce. Sanki beklermiş gibi hepsini, hop hop hoplatıverdi dalgalarında. En güzel maviliğiyle oynaşıp durdu. "Bak" dedi "fırlattığın hüzünlerine... İşte; onların bendeki hükmü sadece bu!" Sonra, şakalaşırcasına bir kaç tuzlu damlasını sıçratıverdi yüzüme. Gülümsedim mahcup mahcup, onun bu neşesine... Duruldu. Bir deniz yıldızı bıraktı avuçlarıma. Yoksa mutluluk bu muydu? Herkes kalabalıkken, içimdeki yalnızlığı alıp, gidiverdi sihirbaz martılar! Bir de arkasından o bildik şen kahkahalı bağırışmalar! Hiç bu kadar güzelini görmemiştim. Beyazmış meğerse beni, onlarla bütünleştiren mucize! Kanat çırpa çırpa, yüreğimdeki isyanları uçurdular... Yaşamaktan aldığım tad; işte buydu! Yoksa mutluluk bu muydu? "Sen mutluluğun resmini çizebilir misin .......?" Evet... Adım İNSAN... Ya, tabii ki, çizerim! Az önce; ağaç oldum, çiçek oldum, güneş oldum, deniz oldum, martı oldum, ölümsüzleştim... Meğerse, hep yanıbaşımdaymış bu güzel resim! Ben çizdim. Adı umudum'du! Yoksa tüm umutlarım beni hiç terketmeyen mutluluğum muydu?
* * * Mutluluk, hepimize sadece kendi çizdiğimiz resimler ve uzaklıklar kadar yakındır!* * *

Mavi forum