26 Mayıs 2007 Cumartesi

Ben Ne Zaman

Ben Ne Zaman Altın Üyemi ne
ondan olacam yafff :)))

Icimden Geldigi Gibi......

Ben,anlamsýz kavgalarla..
Ben,yarýnsýz sevdalarla ..
Ben,anlatýlan masallarla yitirdim inancýmý..




Kuralsýz insanlarýn sahte cennetlerinde,yanlýþý doðrudan,
karayý beyazdan,adamý adamdan,insaný insandan ayýrmakla geçti gençliðim..

Ben,kan gövdeyi götürürken..
Ben,can bedenden ayrýlýrken..
Ben,kan damardan çekilirken,öðrendim yaþamayý..


Baþarmak için inanç,inanmak için yürek,kazanmak için bilek gerekliymiþ.Adýmlarýný sert basmalý,yumruðunu sert vurmalý,sesin gür çýkmalýymýþ. Taþ kadar aðýr,taþ kadar saðýr,taþ kadar küçük,taþ kadar büyük olunmalýymýþ.. Karnýn açken bile kuyruðun dik,belin bükülse bile baþýn hep dik kalmalýymýþ..

Þimdi tanýdýnmý beni?
ADIM..bu
SOYADIM..bu
Biz sevdiðimizi gün olur baþýmýza taç yaparýz...
Biz sevdiðimizi gün olur baðrýmýza taþ diye basarýz...



(içimden geldiði gibi)..



YAZAN:

ESENGUL YAMAN

28:04:2006

dayanamıyorum nepim

size bahsetmiştim bizim evde ufak bir canavar var die inanın o benim hayat kaynağım güneşim ayım herşeyim bide kız çocukları çok sevdiriyor kendini valla billa ))) şimdi bu ufak kızkardeşim daha ilk okula gidiyor çok yaramaz tabiki böyle bir huyu var kesinlikle ama kesinlikle duyduğu yada yaptığı şeyi illada söleyecek yani nasıl desem belki dayak bile yiyeceni bilse yinede söler saklayamaz birine sölemesse eminim çatlarr

bidefasında erkek kardeşimin en değer verdiği oyun cd sini kırmıştı sanırım yani karderdeşim duysa varya evde kıyametler kopacak ama bunu uyarıyoruz sakın söleme kırdığını sana kızar falan neyse kardeşim eve geldi 10 dk. 15dk sora artık dayanamadı biz kaş göz işaretiyle sus dövecek seni diyoz..
ne yapsa iyidir abi ben senin cd ni kırdım dediii tabi evde curcunayı izleyinnn off
offff

neyse ben konuyu kendime getirmek istiyorum size birşey itiraf etmek istiyorum
ben varya ben .......


cıxxx yemezler sölemem ))))))

öyle işte..

yaşananlar anımsanmaması gerekecek kadar mı kötü..? hiç bir anı kalmaması mı gerekiyor o günlerden..? "boşver, gitsin!" mi yoksa..?

çok sevdiğim iki şiir(im) değiştirilmek suretiyle silinmiş..
üzüldüm, ne diyeyim...

kaç yıl geçti kim gitti kim kaldı!...

23 sene geçtii hayatımda kocaman..
geriye dönüp baktığımda gidenler kalanları 10 a katlar ama sadece sayıca..
kalanlar okadar dost okadar fedakarki yürekleri bi gülücükle daha güçlü attığından
hayata sıkı sıkı bağlanıyorlar..
yeri geldi isyan ettim alıp başımı gidiyim dedim ama olmadı ..onlarsız napardım ben?
yarım kalırım siz olmadan...
insanoğlu okadar garipki hayatımdan hiç gitme dediğim insanları kendim
çıkardım..pişmanda değilim bana zarar vermelerine izin vermemeliydim.sonuçta hayata
bikere gelicem ve inadına gülücem...
sırf gıcıklık olsun ağlarken bile gülücem)
kimsenin canını yakmadım peki niye bu çekememezlik?gözyaşlarımla mutlu olmayı
öğrendim..ağlamazken gülmenin ne anlamı varki ...
bugun bi yaş daha büyüdüm galiba ve biliyorumki hala hayata pembe pembe bakıp bu
gözyaşlarının bana gülücük olarak döneceğini dilerken tanrıdan bi uykuya daha
dalıcam....
melekler korusun hepimiizi.. (ALINTI AMA GEYÇEKTEN NET VE KISA BİY İFADE!!!!!!)

Seni kaybetmek!!!!

Hiç yaşamak istemediğin olmuş muydu senin?
Hiçbir güne ağlamaktan sırılsıklam olmuş yastığında uyandın mı?
Hiç güneşli günlere sırtını dönüp perdelerini kapadın mı? İnsanlar seni
anlamadığında ne yapmayı tercih ettin?
Sustun mu, yoksa anlatmaya çalışmayı denedin mi ?
Yüreğindeki bir insanı kaybettin mi ?
O, hayatından gittiğinde ne yaptın peki ?
Nasıl böyle güçlü kaldın?
Bu sorularla ne kadar da yalnızım…
Daha yürümeye yeni başlayan bir çocuk gibi bende sanki dünyayla tanışıyorum...
İnsanların gerçek yüzünü görmeye başladım, sonra şaşırdım, ben hiç onlara
benzemiyordum.
Kendime kızdım iyi niyetime, saflığıma…
Hiç beklemezken sevgi çalıverdi kapıyı..
Önce içeri aldım, sonra bağrıma bastım onu..
Çünkü sen sevginin ta kendisiydin…Sevgide sendin benim için...
Hep siyah,beyaz ve monoton olan hayatıma binlerce rengi, heyecanı sen kattın…
Her gün binlerce rol içinde girdin hayatıma…
Sarılırken sevgilim oldun, dertleşirken can dostum…
Yanlış yaptığım zamanlarda bana kızarken babama benzettim seni...
Bana bir şey olmasın diye, beni her şeyden sakınırken koruyucu meleğim oluverdin...
Ne zaman üzülsem senin kucağında ağlamaya alıştım artık...
Nereye gitsen yanımda seni de götürüyorum...
Sevdamı anlatacak kelime bile bulamıyorum.
Sana baktığımda öylece kalıyorum…
Ne bir alışkanlık oldun ne de bir sevgili…
Adını hala koyamadım.
İçimde böylesine büyümüşken, bu sevdayı ölesiye yaşarken, seni kaybetme korkusuyla
geçen geceler boyu içimi bir telaş aldı..
Ya bu rüya biterse, ya beceremezsek…?
İşte sevgili, sana bu soruları sormamda ki neden sadece buydu…
Sen her şeyi benden daha iyi bilirsin..
Eğer sen gidersen yaşamak istermiyim sence..
Sabahları yastıklarım kuru kalır mı hiç?
Herkes tek kişilik hayatlarına döndüğünde omuzlarımdaki yitik sevdayı taşıyabilir
miyim?
Benim yüreğim kaybetmenin ne demek olduğunu bilmiyor…
Benim tek dileğimde bu duyguyu hiç kimsenin tatmaması…
.................................................. .......................... BU BİY ALINTIDIY AMA BEN BEGENDİM!!!!PEKİ GERÇEKTEN BAZI İNSANLAY TEK KİŞİLİK HAYATLAYINA DÖNDÜKLERİNDE KENDİ OMUZLAYINDAKİ YİTİK GEYİDE ÖYLESİNE UMAYSIZCA BIYAKTIKLAYI SEVDALARI TAŞIYABİLİYOYLAYMI???HEP MEYAK EDEYİMDE!!!!!

yaşamı korkusuzca yaşayın

BİR KELEBEĞİN DERSİ



Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin
saatler
boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı
izledi.

Ardından sanki ilerlemek için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi
ona.
Sanki elinden gelen her şeyi yapmış ve artık yapabileceği bir şey
kalmamış
gibiydi.

Böylece adam, kelebeğe yardım etmeğe karar verdi; eline küçük bir makas
alıp
kozadaki deliği büyütmeye başladı.

Bunun üzerine kelebek kolayca çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük
kanatları buruş buruştu.

Adam izlemeye devam etti; Çünkü her an kelebeğin kanatlarının açılıp
genişleyeceğini ve bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu.

Ama bunlardan hiç biri olmadı! Kelebek hayatının geri kalanını kurumuş
bir
beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi.

Ne kadar denese de asla uçamadı.

Adamın iyi niyeti ve yardım severliği ile anlayamadığı şey, kozanın
kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten
çıkmak
için göstermesi gereken çabanın, Yüce Yaratıcının kelebeğin bedenindeki
sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede de kozanın
kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda uçmasını sağlamak için seçtiği yol
buydu.

Bazen yaşamda tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey çabalardır. Eğer yüce
yaratıcı, yaşamda herhangi bir çaba olmadan ilerlemenize izin verseydi,
o
zaman bir anlamda sakat kalırdık. O zaman olabileceğimiz kadar
güçlenemezdik. Asla uçamazdık.

Güçlü olmak istedim. Ve Yüce Yaratıcı beni güçlendirmek için zorluklar
yolladı.

Bilgelik istedim. Ve Yüce Yaratıcı bana çözmem için sorunlar yolladı.

Başarı istedim. Ve Yüce Yaratıcı bana çalışmam için zekâ ve kas gücü
verdi.

Cesaret istedim. Ve Yüce Yaratıcı bana üstesinden gelmem gereken
sorunlar
verdi.

Sevgi istedim. Ve Yüce Yaratıcı bana, Yardımcı olmam için sorunlu
insanlar
yolladı.

İyilik istedim. Ve Yüce Yaratıcı bana fırsatlar yolladı.

İstediğim hiçbir şeyi elde edemedim fakat ihtiyaç duyduğum her şeyi
elde
ettim.

Yaşamınızı korkusuzca yaşayın, zorlukların tümüne göğüs gerin ve
onların
üstesinden gelebileceğinizi açıkça gösterin.

Ülkelerİn Faydalari

FRANSIZ OLMANIN FAYDALARI


Geceyarisi TRT2 de yayinlanan filmleri seyrederken altyazilari okumaniz
gerekmez.
Salyangoz ve kurbaga yiyebilirsiniz.
Kadinlar konusmaniza bayilir
Çirkin olsaniz da sinema yildizi olabilirsiniz.


AMERIKALI OLMANIN FAYDALARI

Seçmeseniz de bir kadin baskan ülkeyi yönetir.
Yeteri kadar paraniz varsa istediginiz her seyi yapabilirsiniz.
Dünyanin en garip kiyafetlerini giyseniz bile kimse kafasini çevirip
size
bakmaz.
Tanimadiginiz herkese "merhaba" diyebilirsiniz.


INGILIZ OLMANIN FAYDALARI

Sicak bira
Wimbledon
Geçmiste yasayarak hala imparatorluk oldugunuzu düsünebilirsiniz.
Haftada bir kere banyo yaparsiniz.
Madde dörde göre iç çamasiri degistirirsiniz.


ITALYAN OLMANIN FAYDALARI

Kürk giydiginiz için utanmazsiniz.
Makarna sikintisi çekmezsiniz.
Ise istediginiz saatte gidersiniz
Isten istediginiz saatte gelirsiniz.

ISPANYOL OLMANIN FAYDALARI

Sokakta bogalar kosar.
Kadinlari etkilemek için dar pantolon giymek zorundasiniz.


HINTLI OLMANIN FAYDALARI

Harika bir Ingilizce
Sabahtan aksama meditasyon.
Evde dolasan maymunlar.
Bilgisayar uzmani komsu
Kamasutra


ALMAN OLMANIN FAYDALARI

Her isinizi Türklere yaptirirsiniz.
Çok kibar olsanizda kaba konusuyorsundan kurtulamazsiniz
Egitici ögretici filmlerinizle taninirsiniz
Çok sikisinca "SUÇLUYUM" dersiniz.


KANADALI OLMANIN FAYDALARI:

Yilin 12 ayi bahçede buz hokeyi oynamak.
Basbakan gençliginde esrar çektigini söyleyince oyu artar.
Fransizca konusanlar Ingilizce de konusur.
Kendinizi uyuyan dev olarak nitelendirirsiniz.


AVUSTURALYALI OLMANIN FAYDALARI

Soguk bira içersiniz.
Plajda soguk bira içersiniz.
Evde soguk bira içersiniz.
Timsahlari seyrederken soguk bira içersiniz.


TÜRK OLMANIN FAYDALARI

Bütün dünyanin kaos olarak tanimladigi durumlarda kendinizi evinizde
hisseder, huzur içinde yasarsiniz.
Dünyanin en güzel plajlarinda, dünyanin en güzel manzaralarina karsi
denize
girer, bununla da kalmaz denizde, kuyuda sogutulmus karpuz yersiniz.
Hatta
aksama raki, yaninda meze istersiniz.
Radyo dinlerken duydugunuz bir parçayla kaderinize küser aglamakli
olur,
ondan sonraki parçayi duyar kalkar fikir fikir oynarsiniz.

Sıradan Dost ve Gerçek Dost

sürekli olarak sizlere geri dönmesi dileklerimle:) :):):) *
>
>*SIRADAN BIR DOST EVINE GELINCE MISAFIR GIBI DAVRANIR*
>
>*GERCEK BIR DOST BUZ DOLABINI ACIP ISTEDIGINI ALIR*
>
>*SIRADAN DOST HAYATTA SENIN AGLADIGINI G**Ö**RMEZ*
>
>*GERCEK DOSTUN OMUZU SENIN G**Ö**ZYASLARINLA ISLANIR*
>
>*SIRADAN DOST SENIN VE A**İ**LEN**İ**N TELEFON NUMARASINI BILMEZ*
>
>*GER**Ç**EK DOSTUN TELEFONUNDA ONLARIN NUMARASI YAZILIDIR*
>
>*SIRADAN DOST PARTINE KATILINCA **SANA** BIR PAKET BIRA GETIRIR*
>
>*GER**Ç**EK DOST PARTINE SANA YARDIM ETMEK ICIN ERKEN GELIR, VE EVI
>TOPARLAMAK ICIN GEC SAATTE GIDER*
>
>*SIRADAN DOSTUN SENIN YATTIGI ZAMANDA ARAMAN ONU COK RAHATSIZ **EDER*
>
>*GER**Ç**EK DOST NEDEN BU KADAR ZAMAN
>BEKLEDIGINI SORAR DERDINI ANLATMAN
>ICIN*
>
>*SIRADAN DOST BIR KAVGADAN SONRA DOSTLUGUN BITTIGINI**
>**D**Ü**S**Ü**N**Ü**R
>*
>
>*GERÇEK DOST BIR KAVGADAN SONRA SENI TEKRAR ARAR*
>
>*SIRADAN DOST SENIN DAIMA ONUN ARKASINDA OLMANI ISTER*
>
>*GER**Ç**EK DOST SENIN ICIN HER SEYE HAZIR VE DAIMA ARKANDA OLANDIR*
>
>*SIRADAN DOST BU MESAJI OKUYUP SILER*
>
>*GER**Ç**EK DOST BU MESAJI OKUYUP **SANA** VE HERKESE GERI YOLLAR*
>
>*BUNU G**Ö**NDERMEZSEN **SANA** BIR SEY OLMAZ*
>
>*AMA BIRINE ONU NE KADAR SEVDIGINI **S**Ö**YLEMENIN FIRSATINI
KACIRIRSIN*

çocuk neyi öğrenir

Eğer Bir Çocuk Kınanarak Yaşarsa Suçlamayı Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Düşmanca Davranışlar İçinde Yaşarsa Kavga Etmeyi Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Alay Edilerek Yaşarsa Sıkılganlığı Öğrenir

Eğer bir Çocuk Utanç İçinde Yaşarsa Suçluluk Duymayı Öğrenir

Eğer bir Çocuk Hoşgörüyle Yaşarsa Sabırlı Olmayı Öğrenir

Eğer bir Çocuk Teşvik Edilerek Yaşarsa Güvenmeyi Öğrenir

Eğer bir Çocuk Değer Verilerek Yaşarsa Saygı Duymayı Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Eşitlik Ortamında Yaşarsa Adaleti Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Güven Duygusu İçinde Yaşarsa İnanmayı Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Beğenilerek Yaşarsa Kendisinden Hoşlanmayı Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Kabul Ve Dostluk İçinde Yaşarsa Dünyada Sevgi Aramayı
Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Düşmanlıklar İçinde Büyürse saldırganlığı Öğrenir

Eğer Bir Çocuk Sevgi İçinde Büyürse Güvenmeyi Öğrenir

Çocuk Ailenin, Aile de Toplumun Ürünüdür;

Çocuk Yaşadığını Öğrenir

Philip E. Humbert adlı bir psikiyatri profesörü,

"İnsanlara mutlu yaşamın anahtarını 10 kuralda toplayacak olsam, hangi deyişleri seçerdim" diye kapsamlı bir çalışma sonrası bir liste çıkartmış.
1. Kendini tanı.
(Sokrat)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkartıyor? Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.
2. Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol
(Mevlâna)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan her şey seni düşürür.
3. En yukarda aşk var.
(Aziz Paul)
Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz.
4. Dünyayı hayal gücü döndürür. (AlbertEinstein)
Yaptığımız her şey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir.
Bobby Kennedy'nin sözü gibi: Diğerleri dünyaya bakıyor ve "Neden" diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve "Neden olmasın" diye soruyorum
5. Fazla güzellik göz çıkarmaz.
(Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde "Haydi bastır, göster kendini" temposu vardır. Kibir değil, çoşku!
6. Fırsatlar yakalandıkça çoğalır.
(Sun Tzu)
Başarı cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır.
7. Ya yap ya yapma. Denemek yok!
(Yoda - Yıldıa Savaşları)
Hayat seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir.
Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.
8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığında değil,
alınacak bir şey kalmadığında oluşur
(Antoine de St.Exupery)
Hayatınızı basitleştirin. Basite indirge, indirge, bir kere daha indirge... O zaman ne kalıyor, ona bak. İstekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki fokus edebilesiniz. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi,
odaklamazsanız hayatı yakamazsınız.
9. Kabiliyet yoksa sanatçı olmaz, ama çalışılmadıkça kabiliyet hiç bir işe yaramaz. (Emile Zola)
Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar
sonrası olası potansiyelin yapabilecekleri
gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.
10. Hayatı yaşamanın iki yolu var. Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak... Diğeri herşey mucizeymiş gibi yaşamak.
(Albert Einstein)
Şükretmeyi unutmamak gerek!





Herşey düşündüğünüzden farklı olabilir

Bu ilk kez olacak.
Cok heyecanlısı ve gerginsiniz.
Uzandıgınızda kaslarınızın gerilmiş oldugunu hissediyorsunuz.
Bir bahane uydurup onu bu isten vazgecirmek geciyor icinizden.
Ama size yaklasırken cok kararlı gorunuyor.
Size korkup korkmadıgınızı soruyor ve cesur olmanız gerektigini soyluyor.
Korkulacak hicbir sey olmadıgını.
Cok tecrubeli gorunuyor.
Fakat parmaklarının sizde dogru yeri buldugu ilk an bu sizin icin.
Dikkatlice daha derine girerken vucudunuz cok gergin.
Fakat soz verdigi gibi cok yumusak davranıyor.
Gozlerinizin ta icine bakarak ona guvenmenizi soyluyor.
Bunu daha once cok kez yaptıgını.
Rahatlatıcı gulumsemesi ile siz de kendinizi daha rahat bırakıyorsunuz.
Ve daha cok acıyorsunuz girisini kolaylastırmak icin.
Acele etmesi icin yalvarıyorsunuz.
Ama o canınızın fazla yanmaması icin yavas ve dikkatli.
Daha derine girdikce onu her bir hucrenizde hissediyorsunuz.
Acı tum vucudunuza yayılıyor ve o devam ettikce
Bir kac damla kanın akısını hissediyorsunuz.
İlgiyle size bakıyor ve cok acıyıp acımadıgını soruyor.
Gozlerinize yaslar dolmus ama basınızı sallayarak devam etmesini soyluyorsunuz.
Tekrar hareket etmeye baslıyor becerikli bir sekilde.
Fakat artık acıyı hissedemeyecek kadar duyarsız hale gelmissiniz.
Bir kac hızlı hareketten sonra,
İcinizden birseylerin koptugunu hissediyorsunuz.
Ve o icinizden cıkarıyor.
Bittigi icin mutlu uzanıp kalıyorsunuz.
Size sıcak bir gulumsemeyle bakıyor ve muzip bir bicimde size
Cok inatcı oldugunuzu ama yine de en odullendirici deneyimi oldugunuzu soyluyor.
Gulumsuyor ve discinize tesekkur ediyorsunuz.
Herseyden ote bu ilk dis cektirme deneyiminizdi,
Siz ne oldugunu dusunmıstunuz ki?

Koca Bebek SiMuRG'a..




Seni ne kadar sewdiğimi biliyosun. Dün doğum günündü we ben senin doğum gününü Yayamaz Kayımca'nın açtığı topicte kutladım ona saygısızlık olmasın die. Yoksa elbette ki başka bi topic açabilirdim sana özel, ki çok basit bişi. Ama hali hazırda bi kutlama topiği olduğundan we ben gidip aynı konudan açmanın hem kendimle çelişmek hem de Yayamaz'a saygısızlık yapmak gibi olacağını düşündüm we kutlamamı o topiğe yaptım. Ancak gördüm ki koca bebekler buna alınmış:)) Benden ayrı topic bekliyolarmış. Elbette biliyorum sewginizden beklediniz SiMuRG özellikle de sen koca bebek ehueheuehu:)) Çok hassas bi yapın war canım dün olmadı, ben de bgn açıyorum kabül mü?







kadınlar erkekler hakkında ne düşünüyo biliyormusun?

ERKEKLER NASILDIR.....????

Erkekler bilgisayar gibidir...
Sık sık kilitlenir ve hafızası asla yetmez...


Erkekler çikolata gibidir...
Tatlıdır, keyif verir ama sonuçta gelir popona yapışır...

Erkekler kahve gibidir...İyisi seni bütün gece uyutmaz...

Erkekler yıldız falı gibidir...
Sana ne yapman gerektiğini söyler, lakin her seferinde yanılır...

Erkekler park yeri gibidir...
İyilerin hepsi kapılmıştır...

Erkekler kar fırtınası gibidir...
Ne zaman geleceğini, ne kadar süreceğini ve kar kalınlığını önceden tahmin etmene imkan yoktur...

Erkekler tatil gibidir...
Hep kısa gelir...

Erkekler neden evlenmeyecekleri kadınların peşinde koşar?
Köpekler de kullanmayacakları otomobillerin peşinde koştuğu için...

Yeni bir koca ile evdeki köpek arasında ne fark vardır?
Köpek bir yıl sonra da sen eve geldiğinde kuyruğunu sallar...

Erkek kredi kartının çalındığını neden polise haber vermez?
Hırsız karısından daha az harcar...

Evli çiftler su yatağına ne der?
Ölü Deniz...

Her Tercih Bir Vazgecistir

Her tercih başka bir şeyden bir vazgeçişmiş
> Enstruman seçmek için bir karar almam gerekiyordu. Ya keman çalacaktım ya
> piyano; ya flüt çalacaktım ya da akordeon...
> Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
> Yıllar geçtikten sonra her enstrumanı iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde
> virtüöz değilim.
> Bir enstrümanla isim yapamadım. Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de
> piyanoyla..
> Bütün enstrumanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni.
> Başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış.
> Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için birşeyi vermek, diğerlerinden
> vazgeçmek gerekiyormuş.
>Keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.
>Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de...
>Hiçbirinden vazgeçmedim.
>Karım dünyanın en iyi, en güzel kadınıydı. Evlenirken ne olduğunu
anlayamadan evlenmiştim.
>Yani... Evlilik sadece birisi için karar almak ya, diğerlerinden vazgeçmek...
> işte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim. Evlendikten sonra başka
> kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim.
> İçlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de
> karımda karar kılabildim.
> Yıllar sonra şimdi yapayalnızım...
> Ne karım kaldı, ne de diğerleri...
> Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama, yapamadım.
> Tıpkı enstruman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.
> Almak için bırakmak gerekiyormuş.
> Keşke karımı alsaymışım.
> Dolu dolu boş yaşamak.
> Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu; hepsini yapmayı istedim.
> Hangisinde 'en iyi' yim? şimdi bakıyorum, kazananlar, başarılı olanlar hep
> bir tek şey yapmışlar.
> En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.

> İşte de böyle, özel yaşamda da...
> Bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun...
> Bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm. Tasarruf gerek.
> Başladım her şeyden %10 kesmeye, ne anlamsız bir uğraşmış bu. %10 daha
> az peynir yemek, çay içmek.
> Bu tasarruf çok acı verdi bana, her an hissettim. Her şeyden %10 kesmek
> tabiatıma uygundu tabii.
> Çok sonradan anladım; sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam yetermiş!
> Her kalemden %10 değil, etkili kalemi bulmak gerekiyormuş.
> Yani, orada da seçim yapmak gerekiyormuş.
> 'Her seçim bir kaybediştir'
> Her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
> Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş
olursunuz.
> Kalkar kalkmaz hayat bin seçeneği dayar burnunuzun ucuna...
> 'Ne giysem' telaşından, öğle yemeğinde 'Ne alırdınız?' diye başucunuzda
> biten garsona,
> hangi kanaldaki filmi izlesem' kararsızlığından 'bize oy verin' diye
> bağırışan partilere kadar her şey,
> herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
> Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarda ışıl ışıl bir günden
> vazgeçmiş olursunuz.
> Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı
> ışıldatabilecekken
> ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
> Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir.
> Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
> Ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
> Geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız
> yoktur.
> Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliyse
> pişmanlık kaçınılmazdır.
> Ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.
> Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı
> neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz.
> Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da
> sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray sizin borsada kolay feda
> edilebilir değerlerdendir.
> Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını
> sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz. Her
> şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir.

> Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.

BaŞari İÇİn BİrkaÇ Satir

*Yenildiğinizi düşünüyorsanız, yenilmişsinizdir.

*Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız, korkaksınızdır.

*Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı

düşünüyorsanız, kesinlikle kazanamazsınız demektir.

*Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, çoktan kaybetmişsinizdir.

*Dışarıdaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki başarı, ancak onu
istediğiniz takdirde gelecektir.

*Herşey insanın kafasında biter.

*Alt edildiğinizi düşünüyorsanız, alt edilmişsinizdir.

*Yükselmek için yüksek düşünmelisiniz.

*Bir ödülü kazanmadan önce kendinizden emin olmalısınız.

*Yaşam savaşını kazanan her zaman, en güçlü ya da en hızlı olan
değildir.

*Er ya da geç kazanan kişi, kazanacağını önceden düşünebilen kişidir.

bitecek..

aldığım sakinleştiricilerin etkisiyle mayışıp yağmurun sesini dinlemek muhteşem bir şey.. aklından geçen karmakarışık binlerce sözcüğün içinden en mantıklılarını bulmaya çalışıp yazmak..

:)

son gün gelmekte...

tersten hayat

Yasamin en tatsiz tarafi sona eris seklidir.Süphesiz ki yasami tersten
>yasamak daha güzel,hatta mükemmel olurdu. Nasil mi ? Cami'de
>uyaniyorsunuz. Bir tahta sandik içersinde, herkes karsinizda saf
durmus,
>iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette. Tabuttan
>dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli olarak.Herkes etrafinizda,
büyük
>bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir.Arabaniza
kurulup
>evinize
>gidiyorsunuz. Dogar dogmaz devlet size maas bagliyor, aylik veya üç
ayda
>bir maasinizi aliyorsunuz. Ne güzel, hazir maas, hazir ev...Altmisli
>yaslara
>kadar hersey garanti, huzur içindeyasiyorsunuz. Sagliginiz gittikçe
>düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalismak
>istiyorsunuz ve ise ilk basladiginiz gün sizehosgeldin hediyesi olarak
bir
>plaket ve
>altin kol saati veriyor patronunuz.. Genel Müdürlük veya bunun gibi
yüksek
>bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise basliyorsunuz. Herkes
>karsinizda elpençe divan... Vücudunuzda da bazi hosa giden
hareketler de
>basliyor. Gittikçe
>zayifliyor forma giriyorsunuz. Diger hormonal aktiviteler artiyor
>fevkalade.... Aman ne güzel günler basliyor... Derken birgün patron
size
>artik Üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada Babaniz ortaya
>çikmis, ``fazla çalistin" diyor "artik eve dön, isi birak, okumaya
basla,
>harçiliginbenden olsun..." Keyfe bakar misiniz ? Okudugunuz dersler
>gittikçe kolaylasiyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem basliyor.
Partiler,
>Diskotekler, Kizlarin sayisi artiyor. Derken Anne ve Babaniz sizi
götürüp
>getirmeye basliyor, araba kullanma derdi de yok artik.... Günün
birinde
>sizi okuldan da aliyorlar, "evde otur, keyfine bak,
>oyuncaklarinla oyna" diyorlar...Mamaniz agziniza veriliyor, zaman
zaman
>altinizi bile temizliyorlar, hatta bu durum aliskanlik yaratiyor ve
hiç
>tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz. Derken Anneniz bir gün size süt
verme
>kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.Mama artik her
yerde,
>her an ve en taze seklinde hazir Bir gün karanlik ilik ve sicak
birortama
>giriyorsunuz. Beslenmek için agzinizi açmaya dahi gerek yok, bir
kordondan
>besleniyor, sicacik,yumusacik, gürültü ve patirtisiz bir ortamda
>aliyorsunuz. Ve günün birinde müthis bir olayla hayatiniz bitiyor....

Hayat çetele tutmak değildir...

Hayat;
>> >> Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun
>> >>veya
>> >>çıkacağın demek de değildir.
>> >>
>> >> Kimi öptüğün,hangi sporu yaptığın,kimlerin seni sevdiği de
>> >>değildir.
>> >> Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
>> >> Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
>> >> Aslında hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın
>> >>yada
>> >>başaramadığın okullar da değildir.
>> >>
>> >> Hayat; Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
>> >> Kendin için neler hissettiğindir.
>> >> Güven, mutluluk, şefkattir.
>> >> Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi
>> >>koymaktır.
>> >> Hayat; Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven
>> >>geliştirmektir.
>> >> Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
>> >> İnsanların sahip olduklarını değil,kendilerini olduğu gibi
>> >>görmektir.
>> >> Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu
>> >>yönde
>> >>etkilemek için kullanmayı seçmektir.
>> >> İşte hayat bu seçimden ibarettir.
>> >> İnsanların en acizi dost edinemeyen, ondan daha acizi ise
>> >>dost
>> >>kaybedendir!!
>> >>
>> >> Charles EGUONE

Kavuşmak ne güzel şey.

Her türlüsüne, hayaline kavuşmak, hasretine kavuşmak, dağın dağa, gülün güle, tenin
tene… Toprağın suya, mavinin yeşile kavuşması…

Kışın bahara, karanlığın aydınlığa, masum ruhumuzun özlenen günahlara kavuşması….
Gözün göze, elin ele, dudakların dile kavuşması… Beyaz çarşaflara dolananan ruhumun
çenendeki çukura kavuşması…

Ama her kavuşma beraberinde kopmayı da getiriyor…

Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir kokuya kavuşmak…

Güneş başka doğup batar, rüzgar başka türlü eser, sanki sokaklar başka türlü akar
insanın ayaklarının altından…

Havanın kokusu bile değişir, neye benzer bilmem, zaman başka türlü akıp gider
parmaklarının arasından… Usulca…

Ve insan inanılmaz bir metabolizma… Elimizi uzatamayız sanırken sakıncalı tenlere,
dokunmaya ne çabuk alışıyor…

Bir sızı yayılıyor kasıklarımdan başlayan…

Ordan yukarılara doğru… Kalbime, yüreğime ve beynime yayılan bir sızı…Bir sızı ki
ruhumun en ücra köşelerine çöreklendi… Bedenim sızlıyor hala arsız… İnce, acıtan,
ürküten, korkutan, taşan ve asla bitmeyeceğini bildiğim bir sızı…

Şairin dediği gibi…
Defterim dolsa da suçlarla, siyahtan korkmam.

Sızılarımı seviyorum…............HEMDE ÇOKKKKKKKKKK SEVİYOYUM...

Oyuncaklar geri dönüşüm kutusuna'mı???

Hayatı, fare, klavye ve ekran üçgenine sıkıştırıp, kendimizi tıklamalar arasında
kaybederken, aslında hayatın bu olmadığını biliyorduk. Bile bile 'cam parçası
hükmündeki' bu dijital hayatı, ona nispeten 'elmas hükmünde' olan gerçek hayata
tercih ettik. Dışarıdaki hayatın kavramlarını 'chip'ler ve' byte'ların karmaşık
dizilimleri arasında aradık: Biraz sanal, biraz gerçek, biraz içten, biraz
sahtekâr...
Bilim kurgu filmleriyle psikolojik olarak hazırlandığımız teknolojiden yeni dünyalar
bulmasını beklemiştik. Çoluk çocuk uzay gemilerine binip yeni gezegenlere uçacaktık.
Halbuki, bilim bize yeni bir gezegen buldu bile. Artık bir ayağımız orada. Artık
onun değerlerini, terimlerini, mantığını, felsefesini, ekonomisini kullanıyoruz.
Adına, ister bilgisayar, ister İnternet ister e-dünya deyin uçsuz, bucaksız bir
gezegen bu...
Sohbetler tıklamalarla, dostluklar mesajlaşmalarla, alış verişler e-shop
siteleriyle, bilgi kopyala yapıştır usulüyle, oyunlar yükle, loading kelimelerinin
ağırlığıyla gerçekleşir oldu. Oturarak gezilen, dudaklar kullanılmadan konuşulan,
koşulmadan oyunlar oynanan bir gezegendi bu.
Milyonlarca PASİF insan, 'interAKTİF' olduklarına inanarak yaşamaya başladılar.
Milyonlarca insan toplumdan uzaklaşarak, sosyalleştiklerine inanıyordu.
Ama herkes, asıl dünyanın bu olmadığını biliyordu. Herkes asıl dünyanın daha güzel
olduğunu da biliyordu. Çünkü asıl dünyadan geldiler buraya. Oyuncak kamyonlarına
toprak doldurup 20 metre öteye döken, oyuncak bebeklerini uyutan, annelerinin
sesleriyle evlerine dönen çocuklar, şimdi bol bol tıklayan büyükler olmuştu.
Ama ya bugünün ve geleceğin çocukları... onlar kendilerini hep bu yeni dünyada
bulacaklar belki. Biz anadilimizi
biliyoruz ama geleceğin çocukları, akşama kadar oynayıp üstleri başları kirlenmiş
bir şekilde evlerine dönebilecekler mi? Bisikletten düşecekler mi? Ağaçtan meyve
koparıp yiyecekler mi? Klavyeyi değil dillerini kullanarak kavga edecekler mi?
Patlayacak topları, kırılıp yenisini isteyecekleri oyuncakları, mızmızlanmaları ve
sonunda ağlayarak annelerinin kucağına yatmaları olacak mı?
Oyuncaklar kalıcı olarak mı silindi yoksa sadece geri dönüşüm kutusunda mı? Bütün
hayatlar power düğmesi ile bilgisayarınız kapatılıyor uyarısı arasında mı geçecek,
yoksa geri dönüşüm kutusundan 'geri al' komutuyla tekrar kavuşabilecek miyiz?
'Tamam' mı, 'İptal' mi?

Turkish Psycho:Bir Tüketim Toplumu Eleştirisini Nasıl Tüketebilirim?

Saat: 07:05. Uyanıyorum.

Daha doğrusu annemin yoğun çabaları sonucu yarı uyanık hale geliyorum.

Bunu başarmamla birlikte 07:15 oluyor. (saat özellikle 07:05'e ayarlı,
07:00'a değil. 5 dakika daha fazla "uyumam" kendi hayatım üzerinde 5 dakika
daha fazla söz sahibi olmam demek.)

Banyo. Diş fırçalama. (Batemanvari* söyleyişte 'Colgate Total'i de eklemek
gerekirdi -pratik ve hijyenik dik tüp.) İçimden küfür ediyorum. Herkese; ve
kendime de bu arada.

Yüzümü bakterilere karşı etkili sabunla yıkıyorum. Geldik en keyifli kısıma:
"extra strong multivitaminli, alkolsüz jöleyle saça şekil verme" işi.
(Kesinlikle günün o saatinde yapmak istediğim ilk 100 şey listesinde yer
almadığını belirtmeme gerek var mı bilmiyorum.) Elimi kavanoza daldırıp epey
bir jöle aldıktan sonra saçıma götürüyorum. Dik dik mi olsun geriye mi
yatırsam. Olmadı yatmıyor lanet saç. Su ile ıslatıyorum. Biraz daha jöle. 10
dakika kaybedilmiştir. Servise geç kalma olasılığı belirgin biçimde
artmaktadır. Saç bu haliyle bi' boka benzemedi ama idare eder.

Panik içinde giriş kartı ve cüzdan ve çekmece anahtarı aranır. Bunlar
olmadan kendini de götürme daha iyi. O sıralar okumakta olduğum kitabı alıp
poşete koyduktan sonra kapıyı çarpıp çıkıyorum. Poşet, kitabı yağmurdan
filan korumak için (üzerinde D&R yazıyor.)

Bakkalın önünden geçerken selam veriyorum. Servise yetişmek için acele
edişimden keyiflenmiş gibi. Haklı. Dışarıdan bakılınca çok komik bir görünüm
sergilediğim kesin. Servis geliyor. Yağmur saçlarımı ıslatmış. Olsun, çok
fazla jöle sürmüştük zaten. (En azından Bateman kadar hassas değilim bu
konularda.)

Servis halkına kısık sesli bir günayd.... Genelde aynı ses tonunda yanıt
alınır. Eğer arkadaşlardan biri o gün manik modda değilse tabii. Poşetlenmiş
kitap serviste okumak içindir ama ya konsantre olunamaz ya da uyku bastırır.
(Uyku haftanın son günleri iyice bastırır; Perşembe, Cuma poşet alınmaz.)
Yine de 20 sayfa gibi rekorlara erişitiğim zamanlar olmuştur.

Serviste sabah muhabbeti pek olmaz; sinirler gergin, uyku nöbettedir.
Saat:08:30. İşyerine gelinir.Yine dışarıdan bakılınca oldukça komik gelen
atmosfer içerisindeyimdir. Güvenlik taramasından geçmeden önce sıraya
girilir. Ben, o makinanın (adı aklıma gelmiyor ama röntgen cihazı gibi bir
şey) önünde vakit kaybetmemek için poşeti açar, kitabın sayfalarını güvenlik
görevlisine gösterir, hızla geçerim. (Bu anlarda askerdeyken inzibatların
yaptığı kitap kontrolleri gelir aklıma. Bateman askere gitmemişti. Gitseydi
yakayı ele verirdi kesin.)

Kahvaltı: kusma isteğini bastırarak birşeyler yemeye çalışma. Bazen kusma
isteği baskın gelir, tabağımdakinin tamamını yemeden ayrılırım. Kafede
kulağıma takılanlar yüksek ihtimalle dün akşamki maçla, yöneticilerle ya da
saça fön yaptırma ile ilgilidir. "Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman uykusunda
bir kuş ölür ecelsiz."

Work, sweet work. İşim telefonla. Önce telefona şifremi ve -ne diyor-
'author code'umu giriyorum. Telefonun markası Ericsson. Konferans olayı
güzel. 10 değişik melodisi var. Hewlett Packard bilgisayara şifremi girerim.
Log-in olduktan sonra kullandığımız esas program için bi şifre daha. Sonra
yazışma ortamı için bi şifre daha: z,o,m,b,i, ve e harflerini giriyorum.
Kahretsin. Capslock'a basmayı unutmuşum.Tamam bi Cranberries manyağı olduğum
da doğru ama bu ifade ruh halimi gerçekten yansıtıyor.

Masaüstünde her zamanki gibi bir Kubrick filmi afişi. Bi' özelliği mi var?
Hayır. Sırf iş olsun diye yapmış olmam kuvvetle muhtemel. Aslında Planet of
the Apes'in afişi daha iyi olur. Bi ara imdb.com'dan bişiler indiririz. Saat
09.00.00 olana kadar bekliyorum. Bir saniye önce değil. Saat 18:00:00 a
kadar 'stand by' moduna geçeceğim için; kusura bakmayın. Gün boyu onlarca
tanımadığım insana hitaben günaydın, iyi günler, iyi akşamlar diye başlayan
cümleler kuruyorum. Ben kurmuyorum aslında ağzımdan otomatik olarak çıkıyor
cümleler. Öylesine otomatik ki bazen makine hatası oluyor: gün ortasında
günaydın; sabah sabah iyi akşamlar diyorum.

Molaları düşersek her gün tam 465 dakika boyunca bu tanımadığım insanlarla
yaptıkları alışverişler, bu alışverişler için ödedikleri faiz, vs.vs.
hakkında konuşuyoruz. Bu konuşmalar süresince raporlarım tutuluyor.
Raporlarda telefonda olmadığım süre için unavailable kavramı kullanılıyor.
Oysa ben 9 saat boyunca bir an bile 'available değilim' ki...

Bilgisayar ekranından da olsa Bateman'dan fazla marka görüyorum. Platin
American Express'im yok. Hatta Amex'im bile yok. (Başvururdum belki ama
fazla yerde geçmiyor. Belki de Advantage almalıyım. Taksit olayı iyi. Şimdi
al çok sonra öde.) Fonda Oasis çalıyor: "And all the roads we have to walk
along are winding"...

Saat 18:00:00: Yes! I am sure, "I definitely want to disconnect" bilmemne!
Bilgisayar beni aptal yerine koymakta ısrarlı. Her eylemimin ardından emin
olup olmadığımı soruyor. Bilgisayarın paranoyaklaştığını düşünüyorum.

Eve giderim. Eve gitmeden önce bi mağazaya uğrarım. Belki Visa classic'imle
birşeyler alırım. Belki si..iğimin bi kazağı. (Ne yaparsın Bateman, sansür
olmasa bile otosansür var.) Bi gömlek ya da bir mutfak robotu. Ne
farkı/önemi var. Slipi imzalıyoum. Kendime güvenim yerine geliyor. İmzam her
yerde para demek. Ben önemliyim. Ben de sistemin bir parçasıyım. Ben 16
haneli bir sayıyım. Ve Sting: "I'll sell the stock, we'll spend all the
money".

Eee ne diyorduk. Eve giderim traş olurum. Bi yerlerimi keserim muhtemelen.
Eskiden kan tutardı beni, artık önemsemiyorum. Yoksa Bateman, yoo yoo. Sonra
banyo, yemek. Ardından Efes "sek"! Biraz da sanal âlemde geziniriz ha?.. Cd
now'dan bir Cat Stevens cd'si ısmarlarız belki. Ya da amazon.com'dan bir
kitap. Bir sürü kitap alıyorum. Hepsini okumaya ömrümün yetmeyeceğini
biliyorum. Olsun, tatmin oluyorum. En azından bir süre için. Winamp'ta
ardarda 18 kere "Losing my religion" çalıyor.

Ne yazık ki Bateman; "Ayşe Özgün Şov" işte olduğum bir saatte yayınlanıyor.
Gerçi videoya kaydetmem mümkün. Ama ne yaparsın izleyecek pek vakit yok.
Onun yerine ara sıra "A Takımı"nı izliyorum. En sevdiğim konular: "Sanatçı
diye kime denir; ve Konservatuar'lı olmadan şarkı söylemek mümkün müdür?" Bu
konuda derin bir araştırma yapmayı düşünüyorum. Biraz Aşık Mahzunî
dinliyorum.

Uyumadan önce, yedi cetlerine rahmet okuduğum yetkililer elektrikleri
kesmezse aldığım kitaplardan birini okurum belki, ya da erkenden uyurum. Ne
de olsa dengeli uyku işte verimliliğimi artırıyor. Gece boyunca 'screen
saver'lar geçiyor gözlerimin önünden. (Pek uyuduğum söylenemez ya uyur ve
rüya görürsem bunun Naziler'le ilgili bir rüya olma olasılığı yüksektir.)

Günler günleri kovalar. Dünyaya çetele tutmak ve volta atmak için gelmiş
biri olduğunuzdan hep rahatsızsınızdır, sürekli uyanık, bir o kadar da her
an shut down durumuna geçmeye hazır. Fonda: "Show must go on" çalmaktadır...

Okumamış olanlar için: Patrick Bateman, Amerikan Sapığı adlı romanın baş
karakteri. (Bret Easton Ellis -OM) "ŞİDDET"le tavsiye edilir


BU BİY ALINTIDIY....

Swett_mincir Öyle Dedİİİ

BU YAZIYI SWETT_MINCIRIN YAZISINDAN KOPLADIM VE BENDEN EN BAŞTA YAYAMAZ KAYIMCA SWETT_MINCIR DORY CONOMAN VE İREM_SHİNODA OLMAK ÜZERE TÜM HOSSOHBETTEKİ AYKADASLAYA....


------------------------------------
Savasin en kanli gunlerinden biriydi. Asker en iyi arkadasinin az ileride, kanlar icinde yere dustugunu gördü. insanin basini bir saniye siperden cikaramayacagi gibi bir ates altindaydilar. Asker tegmenine kostu hemen: - Komutanim, bir kosu arkadasimi alip geleyim mi? "Delirdin mi?" der gibi bakti tegmen... - Gitmege degmez oglum, arkadasin delik desik olmus. Buyuk olasilikla ölmüştür bile. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakin! Ama asker o kadar israr etti ki, tegmen izin vermek zorunda kaldi. - Peki, dene bakalim! Asker yogun ates altinda firladi siperden ve mucize eseri, arkadasinin yanina kadar gitti, yarali arkadasini sirtlandigi gibi tasidi. Birlikte siperin icine yuvarlandilar. Tegmen kosup yaraliya bir goz atti ve nefes nefese bir kenara yikilmis askere döndü: - Sana hayatini tehlikeye atmaya degmez, dememis miydim! Bu zaten ölmüş... - Degdi Komutanim, degdi! dedi asker. - Nasil degdi, arkadasin zaten ölmüş, görrmuyor musun? - Gene de degdi komutanim, cunku yanina vardigimda henuz yasiyordu... Ve onun son sözlerini duymak, dunyalara bedeldi benim icin... Ve, hickirarak, arkadasinin son sözlerini tekrarladi: Gelecegini biliyordum!" GELECEGINI BILIYORDUM!

Kalbimizde "arkadaslik" denilen bir mucize var. Nasil oldugunu, nasil basladigini bilemezsiniz. Ama bunun ozel bir armagan oldugunu, Allah'in bir lutfu oldugunu bilirsiniz. Gercekten de arkadaslar nadide mucevherlerdir. Yuzunuzu guldurup, basarmaniz icin cesaret verirler. Bugun arkadaslariniza, onlarla ne kadar ilgilendiginizi gosterin. Bu yaziyi arkadas olarak gordugunuz herkese gonderin. Size gonderen dahil...

Birinin itirafı

çocukken her gece tanrıya yalvardım
bana bir bisiklet ver diye
ama vermedi
sonra tanrının nasıl çalıştıgını öğrendim
ve ilk bisikletimi çaldım
sonra her gece
tanrıya beni affetmesi için yalvardım
Tanrı affedicidir

yeter!

bıktım.. sıkıldım..


...

Bİr Hayat Yetmez....

Bazı insanlara bir hayat yetmez. Yaşadıklan zaman dilimi içinde hayat başka
pencerelerden seyretme ihtiyacı onları
maceradan maceraya savunur.

Böyleleri için en büyük tehlike "başarıya ulaşmak’ tır.
Çünkü başarı insanı zehirler, uyuşturur, hareketsiz kılar; yaratıcılığını,
heyecan ve mizah duygusunu öldürür.

Tanrı bizi böyle başarılardan korusun!

Düşünün ki gençliğinizde bir iş tutturdunuz. Bu iş size para kazandırdı,
rahat bir hayata kavuştunuz;
iyi bir evde oturuyor, güzel lokantalarda yemek yiyebiliyor ve tatil
yapabiliyorsunuz.

Yediniz, içtiniz, gezdiniz, tozdunuz.

Peki sonra?

Sonrası koca bir boşluk, bir sıkıntı, bir hiçlik duygusu.

Bunu en iyi anlamış olanlardan birisi oyun yazan Tennessee Williams'tı.

Bu harika adam "Glass Menagerie" adlı oyununun başarı kazanması üzerine
büyük bir sinir krizi geçirdi.

Şöyle anlatıyordu: "Bu başarıdan önce yaşadığım hayat dayanıklılık
gerektiren, dişle tırnakla didinmeyi
şart koşan bir hayat tarzıydı ama iyi bir hayattı. Çünkü insan organizması
böyle bir hayat için yaratılmıştır.
Bu durum kaybolana kadar fark etmemiştim. Oturdum, kendime baktım ve birden
depresyona girdim."

Williams sinir krizi geçirdikten sonra daha başarılı bir eseri olan İhtiras
Tramvayı'nı yazdı.

Bu "Şeytan azapta gerek!" durumunu Dostoyevski de çok yaşadı. Bir romanın
başarı ve para kazanması üzerine kumarhanelere
gider ve bütün parasını kaybederek yeni bir roman yazma zorunluluğu ile
karşı karşıya kalırdı.

Pablo Picasso durmadan resim tarzını değiştirir ve kendisine ün-para
sağlayan bir tarzın konforunu terk ederek yeni riskleri göze alırdı.

Rahat bir hayatı olan muhasebeci Gauguin bu yüzden evini, karısını,
çocuklarını terk edip sonu
Tahiti'de frengiden ölümle bitecek bir maceraya atılmıştı.

***

Bu duygular elbette karnı doymuş insanlar için geçerli.

Açlık ve geçim sıkıntısı bunların hiçbirine yer bırakmaz.

Ayrıca belki biraz da sanatçılar bu delilikleri göze alıyorlar.

Çünkü yaşadıktan hayata dışandan bakabiliyor ve kendilerini bir roman
kahramanı olarak görüyorlar.

O zaman da içinde bulundukları güvence ve başarı ortamı onlara son derece
yavan, tatsız tuzsuz ve sıradan geliyor.

Bu dünyadaki konukluk süreleri bitmeden, fırtınalı denizlerin tuzunu
hissetmek ve diğer insanların "delilik" diye niteleyeceği
maceralara atılmak istiyorlar.

Çünkü sonunda şöhretten de bıkılır, başarıdan da.

Ünlü olmanız, artık kendinizi sınamayacağınız anlamına geliyor; yani ölüm
gibi bir şey.

Bu yüzden bir gökdelenin tepesinde aşağı atlamak isteği duyan bir adam gibi,
kendinizi durmadan yeni risklere fırlatmak istiyorsunuz.

Hayati çoğaltmak ancak şöyle mümkün oluyor.

Sonunda Neruda gibi, "yaşadığınızı itiraf etme" noktasına geliyorsunuz.

ALINTIDIY

HoŞ..Ça..kal.....................

Şu anda düşüncelerim ve bedenim o kadar yorgun ki... Ve o kadar ağır geliyor ki
yüreğim yüreğime. Ya o taşıyamayacak yükümü benim, yada ben dayanamayıp bırakacağım
bedenimden... Sonunun nereye kadar süreceğini bilmediğim bir yolu başındayım belki
ama, sonunu da hiç merak etmiyorum...Sonu olmayan yollar benim harcım değil
aslında...Ben gittiğimde geride kalanlar, aslı astarı olmayan bahanelerle terk
edenler değil, beni gerçekten ve yürekten sevdiğime inananlar bilmeli gittiğim
yeri...Ve beni arzuladığında, bir dosta ihtiyaç hissettiğinde bulabilmeli. Hiç bir
zaman geriye dönemesem de sadece o gelebilmeli bana... Güneşin her doğuşunda
gülebilmeli toprak... Yüreği ısınmalı insanın... Balıklar gülümsemeli
derinliklerinde denizlerin... Yağmur sonrası gökkuşağı olabilmeli taneleri tek tek
damlacıkların... Ayçiçekleri seyretmeli parıltıyı... Ve o parıltıdan almalı
gıdasını...Okyanuslar çarşaf gibi olmalı... Hiçbir gemi rotasını şaşırmadan
varabilmeli gitmek istediği limana...
Buğday kavrulmalı, altın sarısını almalı topraktan... Alın teri akıtmalı birbirini
yürekten seven sevgililer... Sevgi o kadar kolay değil, bunu bilmeli... Bilmeli ki
her alın terinin bir damlası yüreğine düştüğünde mutlu olabilsin... Olabilsin ki
değerini bilebilsin sevginin.... Güneş olmasa da, ısıtmasa da gecenin ayazında
tenini, ısıtmalı yüreği bedenini..
İşte yaşanması gereken hayat bu kadar...Ardımda bıraktığım iyi veya kötü
hatıralarımı yanıma alarak, bir daha belkide hiç dönmemek üzere ve ben gidiyorum,
hoş...ça...kal
Sevgiler yüreğinizden, yüreğinizden dostluklar eksik olmasın..

SAF Kizlardan Çok HoŞlaniyorum

İtİraf Edİyorum SAF(SA LAK) Kizlardan Çok HoŞlaniyorum :)))
Bende Bİ İtİrafta Bulunayim Dedİm
:)

En BüYük KorKuM....

en büyük fobimin başlaması
yıllar öncesine dayanan çok garip bir hakayesi vardır anlatayım...

yaşımı tam hatırlamıyorum ama ama baya küçük olduğumu söyleye bilirim...

ailem benim ısrarlarıma dayanamamış en sonunda bana civciv almışlardı, tam beş tane vardı çok sevmiştim onları bütün gün nereye gitsem yanımda götürdüm onları, hiç yanımdan ayırmadım. yemleriyle sularıyla temizlikleriyle çok ilgilendim. hatta tüm günümü onlara ayırmıştım hava yavaş yavaş karardı akşam olmuştu ben yine evin içinde civcivlerimle beraberdim bırak birde onları kimseye elletmiyordum.

neyse tam yatacağım saat gelmiştiki annem dediki her yeri iyi kapa
civcivlere kedi filan gelmesin, tabi bu sırada evdekilerde baya korkuttu beni kedi gelecek civcivlerini yiyecek die

yatmak için odama gittim, ama nasıl uyuyamıyorum, camları kapatım, kapının alt boşluğuna aslında bir parmak filan olmasına rağmen orayıda bezle kapadığımı hatırlıyorum (zeka), ama hala uyuyamıyorum.

ya kedi ben kapıyı camı kapamadan önce odaya girmiş saklanmış ve benim uyumamı bekliyorsa dedim, ya civcivblerimi yerse diye düşündüm. kalktım odamı aradım, bişi yoktu ama yine yatamadım bir çıtırtıda hemen kalkıyordum. tabi içimde şüphede vardı ya ararken ben görermediysem kedi varsa die bir iki kez daha kalkıp odayı karıştırdığımı hatırlıyorum...

ve en sonunda müthiş bir fikir aklıma gelmişti....

gecenin bir yarısı kalktım civcivlerimi aldım kedilerden korusun diye köpeğimizin yanına koymuştum. sonra gittim eve rahhatla uyudum. çünkü artık civcivlerim güvendeydi, ateş onları koruyordu. ateş bizim o zamanlardaki köpeğimizin adı.

sabah olmuştu ben uyanır uyanmaz civcivlerin yanına gittim, ama civcivlerim yoktu. saatlerce ağlayarak her yeri aradım, en sonunda annemin yanına gittim ve olanları anlattım... bana çok gülmüşlerdi çünkü civcivlerimi köpek yemişti...

o günden önce ben köpekle beraber uyuduğum bile olurdu çok severdim köpekleri, ama o günden sonra köpeklerden benide yerler diye korkmaya başladım şu an 27 yaşındayım ve hala bir köpek görünce çok korkuyorum....
ve bu olanları hatırladıkçada çok gülüyorum....

Mutlu Olmak

Mutlu olmak zor mu ?

Nefes almak bir mutluluk değil mi?

Hemen bence gerekli mutluluk şartlarını verelim;

1- Asla demeyiniz [ asla asla demeyiniz ::))] !

2- ''ama'' ve ''fakat'' demeyiniz!

3- ''farketmez'' derseniz yalan söylemiş olursunuz,her şey fark eder.

4- Hiç bir cümlenizin fiili '' mış,miş ''veya ''lar,ler ''veya ''mişler,mışlar''veya ''larmış,lermiş'' le bitmesin,
bunlar sizin bilmediğiniz ve görmediğiniz ,başkasının anlattığı eylemledir ve bunlara göre hareket hem size hem karşınızdakine zarar verir.

5- Başkasının yerine düşünmeyin !!

6- Başkasının yerine karar vermeyin !!

7- Bencilce yaşayın,zaten insan bencildir ve kendisi için yaşar,aksini söyleyip veya düşünüp kendinizi kandırmayın,böylece kim olduğunuzu ve nerede olduğunuzu bilirsiniz. Başkalarına daha az zarar vermiş olursunuz.

8- Pozitif düşünce ile yaklaşın konulara (yapacağım,başaracağım gibi), ama bu Pollyanna'cılık olmasın

9- Asla vazgeçmeyin

10- Geçmişi yargılamayın, bir şey kazanamazsınız sadece tecrübe olarak faydalanın ve mutsuzsanız tekrar etmeyin !

11- Mutlu olmak ve ilerlemek için yaşanan şeyleri tekrar yaşamayın,yaşanmışlardan faydalanın (ateşin el yaktığını öğrenmek için elinizi ateşe sokmaya gerek yok,etrafınıza bakmak ve okumak yeterlidir)

12- Kendinize ve etrafınızdakilere - insanlara güvenin onları sevin!

13- Genelleme yapmayınız! (bütün erkeler veya kadınlar gibi)

14- Siz hissetiğinizi yaşayın ,varsın dünya beğenmesin siz beğeniyorsanız yeterlidir.

15- Bir anı yaşamak için yıllar harcamak başarısızlıktır, başarı bir anda yılları yaşayabilmektir.

16- Ben hep veriyorum, almıyorum demeyin,sadece verirseniz,vermeyi bilmediğinizden o hiç bir yere gitmez.
Almasını bilmeyen veremez, vermesini bilmeyen alamaz, ağlamasını bilmeyen gerçekten gülemez, üzülmesini bilmeyen sevinemez.Her şeyin dengesi vardır.

17- Ve karar verin,şu an sizinde yeni bir hayata başlama anınız olsun !!

Çok mu zor bunları uygulamak,bakın bunları yazın ve uygulayın hayatınızın hemen değiştiğini göreceksiniz.

Hayat çok güzel,yaşamasını biliniz

Sevmek....

Sevmek; uyusturucu almak gibidir.
>>
>>Baslangicta kendini iyi hissedersin,
>>
>>butunuyle verirsin.
>>
>>Ertesi gun, daha fazlasini istersin.
>>
>>Henuz zehirlenmemis,
>>
>>o duygudan hoslanmissindir
>>
>>ve onun uzerindeki egemenligini surdurebilecegini sanirsin.
>>
>>Sevdigin kisiyi iki dakika dusunur,
>>
>>sonraki uc saat boyunca unutursun.
>>
>>Ama yavas yavas onun varligina alisir,
>>
>>ona butunuyle bagimli hale gelirsin.
>>
>>Boylece onu uc saat dusunur,
>>
>>iki dakika unutmaya baslarsin.
>>
>>Yakininda degilse,
>>
>>bagimlilarin uyusturucu bulamadiklari zaman hissettikleri
>>
>>seyi hissedersin.
>>
>>Uyusturucu bagimlilarinin,
>>
>>gerek duyduklari seyi bulamadiklari zaman
>>
>>hirsizlik yaptiklari gibi,
>>
>>kendilerini asagiladiklari gibi,
>>
>>ask icin her seyi yapmaya sen de hazirsindir. "
>>
>>
>>Paulo Coelho

Benİ Anliyabİlİrmİsİnİz..?

..cok sevmistim..bir barısıyorduk bir ayrılıyorduk.. 4 seneden beri boyleydi.en son
2 sene oncesını anlatayım; ayrıldık ve yıne bir sekılde unuttum kafamda onu, vardı
bıryerlerde ama cıkarmak ıstemıyordum, cıkarsam canım oylesıne yanıyordu ki yemek
bile yiyemiyordum,nefes alamıyordum ara sıra caldırıyordu o kadaar sevınıyordum ki,
ben cagrı atmaya korkuyordum veya bana msj atmasına. yine bir sekilde baslıcak ve
benım hayatım mahvolacaktı.ben akrep burcuyum ve erkegim o da koç burcu.. ben cok
ince dusunuorum ve ılgı beklıorum o ise o kadar rahattı ki bu benı rahatsız
ediyordu.. ama sevgı her seyi kör ediyordu ozamanlar goremiordum. arardım
dayanamadıım zaman,ben baskasını seviorum derken ben sen seviorum der aglardım.. cok
soguk kanlıydı bense cok duygusal..herseye ağlardım.. severdı ama bellı etmezdi buda
cok canımı acıtırdı.. en sonunda 1 sene sonra tekrar beraber olduk bende senı
unutamıorum sevdiim biri yoktu baskasında seni aramaya calısıorduım dei sevmeye
calıstım
senı unutmaya calıstım dedı.. ben napayım tekrar onunlayım ya cok mutluydum..2 gun
cok guzeldı sora yıne hersey eskisi gibi..bu seferde bana nıe askım demiorsun die
kavga etmeye basladık.. demıordu ben ustune gittikçe soylemıoru ınat
ediordu..soylese bir kere telefonda ,ben rahatlıcam onun bana askım demesi benım
olduunu bilmek beni cok rahatlatıordu.bana kendi içmden geldıı zaman soylemek
ıstıorum sen dedeın die soylemem demesı ..tamam doğrudur onun dusunncesıne saygı
duyuyorum ama benim için rahatlamam için 1 kere soylesen ne olcak ben yabancı
birimiyim benım sevgılımsın ne olcakki sonunda dayanamadım yıne bıraktım..yaa bir
sekılde unutuordum msn de konunuorduk bır ara onu ne zaman gorsem cok cnım acırdı
artık benım diildi.bana senı artık hayatımda gormek ıstemıorum dedi ben ne dedım
bılıor musunuz.'seni cok seviorum.. ' onu bu kadar cok seviordum..açıkçası onun
bana bunları soylemesı bıras sogutuyordu ama yinede onun yeri içimde beynimde cok
farklıydı..geçenlerde msj
attı napıosun yasıo musun ? falan die evet yasıorum sen?.. derken benı yanına
cagırdı o baska sehirdeydi ve 2 sene olmustu goruşmeyeli.. hayır gıdemezdım onu
gorursem hersey bastan baslardı dayanamazdım bunu ona söyledığımde gel bir sey
olmas laflarız bıras diordu bana .. aman Allah'ım nasıl dıordu bunları nasıl bu
kadar soguk kanlı olabiliyordu..biliyordum soyledığı seyden pişman olduunu beni
özlediini hatta tekrar benımle beraber olmak ıstediini.konustuk biras üstüne gittim
ve evet benımle tekrar beraber olmak ıstıordu.. ben hala sevdıımı soyledım
dayanamıordum ne zaman sesini duysam hep ağlıordum o benım için herseydı o benım
dunyam o benım haritamdı yonlerımı o belirliyordu. bana bıraz zaman ver dedi
düşünmem lazım..dedi ki!senınle yıllardır beraberiz nerdeyse hep içimdesin ama biz
nie anlasamıoruz ,nie hep ayrılıoruz .. ben hayatımda bunun cok kotu orneklerını
gordum, acaba tekrar senınle yapabilir myim? ilerde evlendikten sonra üzüleceğime
sımdı üzülürüm ama kafam
rahat olur.. cok korkuorum bundan sora anlasamayıp ayrılmak daha kotu.. 'dedim
zaman senin olsun istediin kadar düşün ..en iisini sen dusunursun ama lutfen ii
düşün senınle tekrar ayrılmak benım acımdan hiç ii olmaz..tamam dedi ve 3 gun
boyunca konustuk .ve artık anlıordum kı bıraz olsun ikimiz de değişmiş
gibiydik.Düşüncelerımız bırbırımıze bakış acımız bıras farklıydı daha ıı
anlayablıorduk.. bana askım dmese bıle anlıordum onu .. tamam dıordum nasıl mutlu
olcaksa ole yapsın heralde oda dusunuordur bazı seylerı.. 3 gun sora tekrar
basladık.. cok mutluydum yine , onunlaydım hersey cok guzeldı askım demese bile
onunla olduum için coook iyiydim..zaten ben hiç bir soylemedıım halde o bana askım
dıordu bazen anlamıstım sıkmamalıydım .. dusunduum gibi hareket etmeye devam
edıorum ama bır sorun vardı bu ben dııldım o oyle sevior öyle mutlu olacak die
kendımı bıraz olsun değiştiriyordum..bu benı rahatsız etmiordu ama bazen ona belli
etmesem bile inceden inceden acıordu içim
ve bir kaç damla yaş gelioru gözlerimden .. onun için değerdi, yeterki mutlu olsun
ve en onemlısı benımle olsun.. 10 gun boyle gectı ve bır gun bana 'bır müddet
görüşmesek olur mu' die bir msj geldi ..neler oluyordu halbuki herşey cok güzeldı
hiç bir sorun yoktu.. aradım ve bana hala kafamda bazı sorunlar var bana biraz
daha zaman ver onları oturtmama lazım diordu.. cok kötü oldum nie böyle yapıodu ki
.. ben ona zaman tanımıstım, benı bu seklıde ona cok ihtiyacım olduu bir anda bu
sekilde bırakıp gıdemezdi.. ama ne fayda o artık kararını vermıstı bile.eger bir
karar vermısse hiç kımse o kararından geri çeviremezdi. dusunmek ıstedii konulardan
bırını de soyle acıkladı telefonda 'bana gecenlerde zaman verdın ya o zaman ıcınde
vardıım kararımın doğru olup olmadıını düşünmek istiorum ' ne demek bu şimdi.yanı
eger yanlış karar vermıssen bırakacakmısın benı.. cok koyuydum 3 gun bekledım ama
nasıl gunler gecmek bılmedı.bu kadar uzun ne dusunuordu.. dayanamadım aradım ..
yıne
cok rahat bır tavır. ben dedım kı gel beraber halladelım kafandakı sorunları ..o
sorunlar benım yuzumden var sonucta helledecek sana yardımcı olacak kısı benım
dediysem de yalvardıysam da kendi bildiini yaptı her zaman ki gibi.biraz rahatladım
ama cok uzun sürmedi 4 gun sonra yıne aradım iş yerındeymiş cok kötüydüm,
konusmalıydım nerdeydi nasıl dayanıordu, anlayamıordum bana ben yokken nasıl
yapıosan aynı sekılde davran diordu benı beklerken ama sen varsın su an benımlesın
dıordum benım dusuncelerım senın verecegınm karara baglı dıorum .. konusamadı
aradıımda babam gorur aksam konusalım dedi.. yapcak bir sey yoktu .dedım artık bir
karar ver bu aksam ben daha fazla dayanamayağım daha fazla.Aksam oldu benı aradı
bana ılk soyledii cümle 'eğer benı bekleyemeyeceksen kafamdakı sorunlarla ben devam
edemem' di.nasıl konusuorsun 1 hafta oldu sana yalvardım yapamıorum die gel dedım
beraber dusunelım.. ve sonucta ben daha fazla bekleyemeyeceğim eğer sen buna
razıysan gel devam
edelim aksiyse benim başka birine ihtiyacım var dedim ve bunu duyunca o zaman
hoşçakal dedi bende aynı sekilde söyledım ve kapattık telefonu .buraya kadarmıs ben
artık oyle birini tanımıorum ve artık duşunmekte ıstemıorum..

Korkularim.....

İlk okul yıllarıma doğru maziye nostalji seyahati düzenledi... Gönlüm...
mecburen bende katıldım...mecburen diyorum...çünkü mazinin geri dönüşüm
kutusunda zor geçen
bir çocukluk döneminin hatıraları var...bu nedenle maziye
seyahati pek sevmem... ama gönlüm katılmamı isteyince reddedemedim...

Annem gök gürültüsünden çok korkardı... ve karanlıktan... ben onun sevgi
sağnağı içinde büyüdüm...aşkı
ve sevgiyi...ve paylaşımı hayatın tek gerçeği olarak kabul
etmem belki de onun eseri... ama korkularımı da annemden
almıştım....ilk okul yıllarımda gök gürültüsünden ve karanlıktan ...çok
korkardım...

peki nasıl aştım bu korkuları...

orta okul yılları başlamıştı....orta ikinci sınıfta
fizik dersinde... şimşek ve elektriğin ilişkisi konusu işleniyordu...
bir ara öğretmene sordum....gök gürültüsünün insanlara zarar
verme durumunu.... Öğretmen ...saçımı okşadı ve ...o sadece kuru
gürültüdür...hiç bir zarar vermez insana....ama şimşekten sakın...
dedi...içimdeki yılların korkusu bir anda yok oluverdi...

sakındım
onu görene kadar... şimşeklerden...onun gözlerinden kaçamadım...
bakışlarındaki şimşek içimde kor alevler oluşturdu...ona aşık
oldum...

O AN ANLADIM... BİR ÖĞRETMENİN DEĞERİNİ VE
BİLMENİN... ÖĞRENMENİN... TANIMANIN KORKULARI
YOKETTİĞİNİ
KORKUNUN ÜZERİNE GİTMENİN KORKMAMAYI
ÜRETTİĞİNİ ÖĞRENDİM..

Başarılı İnsanların 10 Büyük Gizi...

Günlük yaşamlarında doğru karar verirler, gereksiz ve ilgisiz ayrıntılarla,düşüncelerle uğraşmayarak olayların özüne inebilirler.
Çalıştıkları alanla ilgili olarak en az bir konuda uzman bilgisine sahiptirler. Bu bilgiye
sahipolmanın yolunun ömür boyu öğrenmekten geçtiğini bilirler, yenilikleri sürekli izlerler.
Verimli çalışma alışkanlığına sahiptirler ve planlı çalışırlar.
Mizah duyguları gelişmiştir. Kendilerine gülmesini bilerek,
hatalarının sorumluluğunu üstlenebildiklerini gösterirler. .
Çevrelerinin güvenini kazanarak, onların bu güvenlerini kötüye kullanmayacaklarını,
her zaman onların çıkarlarını gözeteceklerini duyumsatırlar. .
Her zaman temiz, iş ortamına yakışır giysiler giyerler. .
Özel yaşamlarına da dikkat ederler.
Düzenli bir özel yaşam, onların iş yaşamlarında başarılı olabilmeleri
için gerekli enerji ve coşkuyu sağlar. .
Yaratıcıdırlar.Yaratıcılık yalnızca sanatçılara özgü değildir. Sıkça unutulsa da yaşamın her alanında
yaratıcılığa yer vardır.
Beden dilini iyi kullanmanın önemini bilirler.
Eleştirirken dikkatlidirler. Yıkıcı değil, yapıcıdırlar..

Yok Öyle

açik ve net konusacam ben buraya birini tavlamak için gelmiyorum amacim bayan olsa msn de 1000 tane olurdu msn kulanmasini bile biliyorum simdi buraya eger sanalda olacaksa olmas1 gereken historik kriterlerini sayacam

1.benimle konusacaksa bütün akli fikri bende olacak
2.sevdiini dobra dobra söleyecek kimseden korkmayacak
3.akilli olacak hayata dair fikirleri olacak bos gelip bos gitmeyecek ot olmayacak
4.kendini ifade etmesini bilecek
5.soru sorudugumda kendisi ile ilgili açik ve mertce söleyecek kivirmayacak
6.argo konusmayacak
7.sadik olacak
8.kiskanmasini bilecek ve acikca belli edecek
9.gururlu olacak gerekirse bana bile olsa resti çekebilecek
10.içden olacak
11.düsüt olacak
12.kendini tasimasini bilecek
13.zor olacak
14.sevgisini koparmasinida bilecek
15.cocuk ruhlu olacak
16.güler yüzlü olacak ama icden gülmesini bilecek
17.bilgs kapatinca orada bitmeyecek pc basinda ask olacaksa hiç olmasin



bunlari yazdim çünkü gerekiyordu art1k biktim herkesin özeli mns si dolu herkes birbirini idare ediyor birbirini altad1yor yaz1k sanal1nda bir serefi var
kimse yalandan benimle ilgilenmis numarasi yapmasin yürek ister sevmek sanal dahi olsa allaha emanet olun

***mutlu Olmak İÇİn Para Gereklİ Mİ?***

İNSANDA doğuştan mülkiyet duygusu yoktur. Çocuk hoşuna giden, ihtiyaç duyduğu şeyi kendine mâl etmek ister. Olgunlaşma süreci içerisinde kendisi ve diğer insanlar arasında sınır çizmeyi öğrenir.

Bir çocukta para sosyalleşme aracıdır. 10 yaşına gelen bir çocukta para biriktirme ve akıllıca kullanma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Çocukluk dönemlerinde parayı yönetmeyi öğrenmek ileri yaşlarda insan para ilişkisinde ve sorumluluk duygusu gelişiminde önemli rol oynar.

"Param varsa ben varım" düşüncesi:

Para'nın ben merkezci kullanımı günümüz insanında doğal kabul edilir olmuştur. Para biriktirmek ve harcamakla doyum sağlamak, parasal konularla oturup kalkmak maddeci keskinlikteki bugünün insanının en büyük zaafı olmuştur.

Para ile toplumsal statü kazanılmaya çalışılıyor, pahalı eşyalar lüks arabalar kartvizit gibi kullanılıyor.

Para bazı insanlarda narsistik bir doyum aracıdır. İnsandaki sahibiyet ve mülkiyet duygularına para ile doyum bulmaya çalışılır. Zevk alma aracı olarak parayı kullanan insanlar bir türlü doruk doyuma ulaşamazlar. Şu unutulmamalıdır ki, iki tür hırs doyum bulamaz. Para ve ilim hırsı. Kedinin kuyruğunu yakalamaya çalışması gibi gerçek doyumu bir türlü yakalayamazsınız.

Para herşeyi yapar diyen insanlar, gerçekte para için herşeyi yapmayı göze alan insanlardır. Parayı insanları avlamak için yem olarak kullanırlar. Para bu tip insanlarda üstünlük ve hakimiyet kurma isteğinin bir aracıdır.

Kaliteli bir hayat sürmek için para ve mal depolamak gerekli mi?

Yaşadığımız dünya, düzen ve yasalar sistemidir. Belli şeyler yaptığımızda belli sonuçlar alırız. Ne zaman bir şeye ihtiyaç duysak bir boşluk doğar. Bu boşluk ihtiyacın yerine getirilmesine yarar. Bu boşluğu doldurmak için para gerektiği kadar kullanılırsa mutluluğa vesile olur.

Bir yazar para için evlilik yapmayı "avucumu açıp gözünü yummak" şeklinde tarif ediyordu.

Genç bir adama beş milyon dolar miras kalsa çok şanslı olarak düşünülür. Ama bu genç birkaç sene sonra tüm parasını harcar ve sonra alkolik olarak karşımıza çıkarsa yanlışlığın nerede olduğunu düşünmek gerekir.

Sefil ve parasız yaşamak fazilet midir?

"Zengin değilim ama bundan gurur duyuyorum" diyen insanlara rastlarız.

Dünyevî zevklerin günahkârlık olduğunu düşünmek eski bir tuzaktır.

Saadet asrında yüce Peygamber dağlarda, ormanda münzevi yaşamak isteyen bir sahabeye "Ben dünyaya insanların böyle yaşaması için gönderilmedim" demiştir. Yine bu yüce Peygamber göze güzel görünmüyor diye mezardaki tümseği düzelttirmiştir.

Mevlana dünya için, mal ve para için, ne güzel söylemiş "Elinizde olsun ama gönlünüzde olmasın."

Bu düşünceler sade ve tutumlu hayatın gerekliliğiyle inanan insanlar tarafından yanlış anlaşılmaktadır.

Cimrilikle tutumluk arasındaki sınırı iyi çizmek gerekir. Cimrilikte para sevgisi insanın gönlünde yatar ve kaybetme korkusu ile biriktirme ihtiyacı hisseder. Sonuçta o insan daha çok kaybeder. Parasının hayrını göremez. Çoğunlukla sefil yaşar.

Tutumlu insan parasını akıllıca ve dikkatli harcamayı bilir.

Para ne anlama geliyor?

Bir gün bir dolmuşta "Parayı sevmiyorum ama sinirlerime iyi geliyor" şeklinde bir yazı okumuştum.

İnsanda böyle tatlı çelişkilerin varlığı paraya verilen anlamla ilgilidir.

Parayı bir ideale ulaşmak için araç olarak görenlerle parayı amaç gibi görenlerin farklarını iyi ayırdetmek gerekiyor.

J.J. Rousseau "Eldeki para hürriyetin aletidir, peşi kovalanan para kölelik aletidir" diyor. Bacon "Para iyi bir uşak ama kötü bir efendidir" demektedir.

Bütün bu doğrulara rağmen parayı amaç yapan insanlar sahte insanlardır. İnsanların sahte para yaptığı gibi para da çoğu zaman sahte insanlar yapabilmektedir.

Parayı biriktirebilmek ve harcayabilmekle iki zevk beraber tadılmaktadır.

Namerde muhtaç olmadan yaşayabilmek izzet sahibi insanlar için önemlidir.

Başı dik dolaşabilmek, akşam yattığında iç huzuru ile yatabilmek parasız olmakla değil parayı gönlümüze sokmamakla mümkün olur.

Bir gün bir sultan hasta oluyor. Derdine şifa bulunmuyor. Bu sultan servetin gücüne çok inanan bir sultanmış. Bir hekim ona şunu söylüyor "senin derdinin çaresi dertsiz bir insanın gömleğini giymektir" diyor. Sultan her tarafa haberciler gönderiyor. Dertsiz insan bulunamıyor. Uzun zaman sonra bir garip buluyorlar. Bakıyorlar hiç derdi tasası yok. Gömleğini istiyorlar o da "benim gömleğim yok ki" diyor.

Bu hikâye bizi parasız, yoksul olmanın manevî üstünlük olduğu yahut zenginliğin kötü olduğu sonucuna mı götürmelidir. Hikaye "paraya tapmamalısın, parayı tanrılaştırmamalısın, onu tüm iyiliklerin kaynağı olarak görmemelisin" sonucuna götürürse doğru anlaşılmış olur.

Başkalarını zor duruma düşürmeden, aldatmadan, çabası ve aklıyla sahip olunan zenginlik ve bu zenginliğin iyi yolda kullanılması günümüz insanını kalıcı mutluluğa götürecektir.

Şu Çilgin TÜrkler Kİtabindan Alinti

Savasin en kanli gunlerinden biriydi. Asker en iyi arkadasinin az ileride, kanlar icinde yere dustugunu gördü. insanin basini bir saniye siperden cikaramayacagi gibi bir ates altindaydilar. Asker tegmenine kostu hemen: - Komutanim, bir kosu arkadasimi alip geleyim mi? "Delirdin mi?" der gibi bakti tegmen... - Gitmege degmez oglum, arkadasin delik desik olmus. Buyuk olasilikla ölmüştür bile. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakin! Ama asker o kadar israr etti ki, tegmen izin vermek zorunda kaldi. - Peki, dene bakalim! Asker yogun ates altinda firladi siperden ve mucize eseri, arkadasinin yanina kadar gitti, yarali arkadasini sirtlandigi gibi tasidi. Birlikte siperin icine yuvarlandilar. Tegmen kosup yaraliya bir goz atti ve nefes nefese bir kenara yikilmis askere döndü: - Sana hayatini tehlikeye atmaya degmez, dememis miydim! Bu zaten ölmüş... - Degdi Komutanim, degdi! dedi asker. - Nasil degdi, arkadasin zaten ölmüş, görrmuyor musun? - Gene de degdi komutanim, cunku yanina vardigimda henuz yasiyordu... Ve onun son sözlerini duymak, dunyalara bedeldi benim icin... Ve, hickirarak, arkadasinin son sözlerini tekrarladi: Gelecegini biliyordum!" GELECEGINI BILIYORDUM!

Kalbimizde "arkadaslik" denilen bir mucize var. Nasil oldugunu, nasil basladigini bilemezsiniz. Ama bunun ozel bir armagan oldugunu, Allah'in bir lutfu oldugunu bilirsiniz. Gercekten de arkadaslar nadide mucevherlerdir. Yuzunuzu guldurup, basarmaniz icin cesaret verirler. Bugun arkadaslariniza, onlarla ne kadar ilgilendiginizi gosterin. Bu yaziyi arkadas olarak gordugunuz herkese gonderin. Size gonderen dahil...