19 Nisan 2007 Perşembe

GOZDEKI GIZ


Ideallerinden vazgecmisti. Ne zamandi? Bir yil once mi? Bilmek ve hatirlamak istemiyordu.

Kalabalik sehir onu yutar; onemsiz kilardi elbet. Ama ya hatiralar! Bu yuzden secmisti kasaba doktorlugunu. Kosede unutulmak, unutmak, yitip gitmek, onemsiz hastaliklarla ugrasip hiclikle yogrulmak istiyordu. Hemen, rahatsiz edilmeden korelecegi bu saglik ocagina atmisti kendini. Sabah kapisini calan o el olmasa, muhtemelen korelmeyi ve hic olmayi da becerebilecekti.

Elbette, bir-iki ilac yazip; birkac tavsiyeden sonra postalayabilirdi onlari. Sucicegi oldugu apacik olan bu cocuga cok zaman ayirmanin bir anlami yoktu. Ama oyle yapmadi. Daha dogrusu yapamadi. Cocuk gozler engelledi onu. Adini koyamadigi bir sey vardi o gozlerde. Anlamsiz bakan, ama cok derinde tanidik bir seylerin oynastigi, fakat kesinlikle rahatsiz eden, acitan gozler! Cicek doken bu yuze, cikolatada unutulmus cocuk gozler yakisabilirdi. Ama ya o derinlerdeki olgunluk? Bu gozler, cocuktan ote, bagimsiz organlardi sanki. Ya da, bir yap-bozun egreti ve yanlis parcasiydilar ve orada bulunuslari hataliydi. Ama kesinlikle vurucu ve yaralayiciydilar! Bu gozlerde bir aitsizlik vardi. Bir bilmece, ama yanlis zamanda ya da yanlis yerde sorulmus bir bilmece.

Neden israrci bakislarina cevap gelmiyordu cocuktan? Neden hic bakmamasi gereken yerlere sapliydi gozbebekleri? Acaba rahatsiz mi etmisti onu? Hayir! Aslinda rahatsiz edici olan, ona bakmamakta direnen cocuk gozlerdi. Havadaki rahatsizligin basinci artiyordu. En az kendisindeki kadar, annedeki supheyi de fark etmisti. Aciklayabilirdi. (Aciklayabilir miydi?) Elbette durumun subyancilikla, sapkinlikla uzaktan-yakindan ilgisi yoktu. O, kabul edilebilir normlar duzeyinde yasayan bir insandi. Israrci bakislarinin nedeni; gozlerin onda yarattigi rahatsizlikti. Ya da tanidik seyi yakalayip (o tanidik sey, her ne ise) anlayabilme umuduydu. Aciklayabilirdi belki; ama aciklamadi. Solusyonu ve bir haftalik raporu yazip, rapor sonrasi kontrol istedi.

Sessizce gittiler. Cocuk giderken, ona bakmadi.

Bundan sonraki bir hafta, cok zor gececekti. O gozleri yeniden gorebilme istegiyle yanip-kavrulacak, beynindeki soru cengelleri ruhunu parcalayacak, kendini anlayamamanin caresizligiyle kabuslara bulanacakti. Zor ve kahirli olacakti bekleyis! Gelisse, yogun anlasilmazligi ve sorulariyla, bir sabah aciverecekti kapisini.

Odaya adimini atar atmaz, civilendi gozleri gozlerine. Ilk kez, o da gordu. Yo, hayir! Gormek, yanlis bir kelime. Bakmak daha yakisik alir. Bakti ve gasp etti. Havaya agir bir elektrik yuklendi. Gozlerin bir savasiydi bu. Belli ki, ikisinin de cani yaniyordu. Daha fazla dayanamadi cocuk. Annesine sarildi ve hickirarak aglamaya basladi.

-Ona ne yaptiniz? diye inledi anne.

Cevap vermedi. Ne diyebilirdi ki?

Anne, zaten cevap beklemiyordu. Sanirim kordugumun en siki noktasindaki gergin aciydi onu konusturan.

-Gozlerinin icinde bir seyleri yakalamak ister gibi bakiyordunuz ona. Siz israrla, hatta caresizlikle, umutsuzca bakarken; o, bakislarinizi reddetti. Eve donunce kizima, neden size hic bakmadigini sordum. Cunku kizim, bakmayi cok sever. Yillardir mahrum oldugu bir duyguyu doyurmak icin, yorulmadan, arsizca, muthis bir acgozlulukle bakar. Garipti, cunku size hic bakmadi.

Sorumu " Ona bakmak, canimi acitiyor. Bende, ona ait bir sey var sanki. Ne oldugunu bilmiyorum. Ama bakarsam onu bulacak ve benden geri alacak" diye yanitladi. Size bakmak, kizimin canini acittigi kadar, korkutuyor da Doktor Bey! Neden? Sanirim bize, bir aciklama borclusunuz.

Aciklamak istedi, ama kelimeler beceriksizce yuvarlandi agzinda. Sadece "Neden bakmayi cok sever?" diye sorabildi.

-Kizim kordu. Uygun bir doku nakliyle, gormesi mumkun olan bir kor. Elbette evladim icin gozumu feda etmeye hazirdim, ama canlidan nakil yasakti. Yillarca seslerle yetindi yavrucak! Gormeye ac buyudu. Nihayet, bir yil once, uygun bir dokunun bulundugunu haber verdiler. Basarili bir ameliyatti. O genc kadin sayesinde, kizim artik goruyordu. Dokuyu aldigimiz kadin, trafik kazasinda olmustu. Esine tesekkur ve minnetimizi sunmak istedik. Doktorumuz; kadinin bir cok organiyla, olumu bekleyen insanlara hayat verdigini, ama kocanin yeniden hayat bulan bu insanlarla tanismak istemedigini soyledi. Garip bir durumdu.

Yeniden hayat bulanlarla gorusmeyen koca! Neden tanismamisti onlarla? Cunku Tulin'in olumuyle yasam kazanan bu insanlardan nefret ediyordu. Onun olumunden yararlanmislardi cunku. Ama, simdi, burada, bu kiyi-kose kasabasinda, Tulin'in gozlerini actigi cocuk, onu bulmustu. Ve hissettigi sey, nefret degildi. Tam tersi, sevgiydi bu. Adi konulmamis bir sevgi! Belki de, Tulin'in bir yerlerde, parcalar halinde de olsa, yasiyor olma coskunlugunun yarattigi yan bir duyguydu bu sevgi! Ve hayat kesinlikle delilik sinirinda, aykiri surprizlerle doluydu.

-Adi Tulin Aylan miydi? diye sordu fisiltiyla.

Cevabi anneden bekliyordu besbelli. Ama konusan cocuktu.

-O, organlarini bagisladigi icin, iyi yurekli biri olmali. Senin gibi bir zalimle, nasil evlenebildi?

Cocuk, aciklama beklemeksizin tanimisti zalim kocayi. Zalim? Zalim miydi gercekten?

Organlarini bagisladigini bildiren formu doldururken, zalim olmadigini dusunuyordu. Birazdan agir kitaplarini, tozlu raflardan indirecek ve uzman doktorluk sinavi icin calismaya baslayacakti. Yasama tutunmak icin bir sebebi vardi. Baska yerlerde, baska kisilerde de olsa Tulin yasiyordu. Ustelik bu, fiziki bir yasamdi! Tulin'in parcalariyla hayat bulan ve Tulin'i vucutlariyla tekrar hayata kavusturan bu insanlari bulacak ve onlarla tanisacakti. Artik biliyordu: Cerrah olacakti ve yitip gittigi sanilan sevgilileri yasatacakti!


Afife Yolmaz


belki cok uzun ama gercek itiraf....................................

0 yorum: