31 Mayıs 2007 Perşembe

EKSIK

Yalın olarak anlamsız duran sözcükler vardır. Aşk gibi, hasret gibi, gurbet gibi iddialı olmayan sözcükler vardır. Daha önce bir anlam yüklemediğin bir sözcük birden büyüyüverir karşında. Sözcüğün gökyüzünden yıldırım düşer gibi anlamı sarsabilir insanı. Mesela kendıme bır Soru soruyorum ;

-nasılsın?
Yanıt tek cümlelik oluyor:
-eksik...

Tutunamayanların ülkesinde yaşıyoruz. Belki tutunamayanların dünyasında yaşıyoruz. Hep bir yanımız, hep çok yanımız eksik. Eksile eksile gidiyor ömürler. Artan umutsuzluk oluyor, mutsuzluk oluyor. Evde eksik, sokakta eksik, yaşamda eksik, ölümde bile eksik bireylerden oluşmuş bir kaos. Eğitimsiz olmak, bilinçsiz olmayı getirmiyor çoğu zaman; eğitimli olmak da bilinçli olmayı sağlayamıyor. Hayat eksik, bilinç eksik, eğitim eksik.

“Nasılsın?” diye başlayan bir Soru ilk cümlede sona eriyor. O cümle bir cok dolu cümleden daha dolu. Kadın eksik. Sevdası eksik, sevinçleri eksik, umutları eksik. Yaşamın ona sunduğu şeyler hep eksik kalmış.

Paylaşma adına, sevgi adına, dostluk adına, insanlık adına bir yanımız hep eksik. Dağda gezen çobandan plazalarda yazı yazan köşe yazarlarına kadar; üniversitede bilim yapmak adına çırpınan beyinden, tersanede demiri döven ellere kadar hep bir yanımız, hep çok yanımız eksik.

Mutlu yaşamanın araçlarına sahip olamayanların özlemini duydukları bilgisayarlar, arabalar, teknolojik aletler, oyuncaklar maalesef bunlara sahip olanların mutlu olmasını sağlayamadı. Kuşatılmış teknolojinin, kuşatmış metropollerin arasında minicik kalmış insanların bir yanları her zaman eksik. Sahip olamayanların geleceğe özlemiyle sahip olanların geçmişe özlemi arasında dolaşıyor mutluluk. İkisinin de kapısını çalamıyor mutluluk. Senede bir kez hayvanat bahçesi gezer gibi Anadolu’yu dolaşan gazeteci ve köşe yazarlarının bir yanları hep eksik. Onları okuyanların bir yanları hep eksik.

Eksikler ülkesinin harmancıları sarmış dört yanımızı. Eksikliliğimizi tırpanlayıp satıyorlar bir güzel. Eksikliğinden dolayı öykünen insanların umutlarını paketleyip eksiklere satıyorlar. Eskiden sokaklarda dilenirdi dilenciler. Şimdi insanlar “nooolur memet ali beeey” diye tv’lerde dileniyorlar. Piyangolarda arıyorlar kurtuluşlarını. Pop star yarışmalarında tüm onur ve gururlarını yerlere sererek yırtmanın yollarını arıyorlar. Duvarın yıkılacağına inanırdı insanlar. Şimdi duvar öyle kalın ve sağlam ki yıkılacağından kimsenin umudu kalmamış. Tek hedef diğerlerini duvarın bu tarafında bırakıp öbür tarafa atlamak. Atlayan çok az sayıda insan gözlerinin içine sokuyor. O yaptı sen neden yapamayasın; diğerlerini neden geçemeyesin? Olmayacak bir umudun peşinde sonuç koskoca bir hüsrana dönüşüyor.

Yoksulluğun enayilik sayıldığı, soygunculuğun prim yaptığı bir toplumda insandan öte genel değerler eksik kalıyor. Hoşgörüden, paylaşmaktan, insanlıktan söz edenlere sen hâlâ eski şarkıyı mı söylüyorsun demeleri bundandır. O şarkının söylendiği yıllardan bu yana sorunlar çok daha keskinleşmiş ve derinleşmişse eğer, bu dejenerasyondan dolayı toplumsal değerlerimiz eksik. Etik eksik, estetik eksik, insanlık eksik kalıyor bu noktada. Hepimiz suçluyuz.

Ben şimdi itiraf ediyorum. Suçluyum. Yoksul ve yoksun kalan her insandan sorumluyum. Zamanımı, potansiyelimi, emeğimi onlar adına harcamayıp çemberin içinde kalmayı tercih etmiş olmaktan dolayı suçluyum. Görmezden gelerek yaşadığım için, yok saydığım için, elimi uzatmadığım için suçluyum. Şimdi suçumu itiraf ediyorum. Bu konuda bir yanım hep eksik.

Mavi forum

0 yorum: