14 Nisan 2007 Cumartesi

iste bu harika hepinizin dusuncelerini beklerim

SAGA CEKTIM, BEKLIYORUM.

Sizofreni, zihin bolunmesi anlamina gelen bir hastaliktir.
Biyolojik ve genetik faktorlerin yanisira, ozellikle egitimde
tutarsizlik, verilen celiskili mesajlar yahut belirsiz, anlamsiz,
korkutucu olaylar
ruhsal dunyada bir parcalanmaya yol acabiliyor, bu da sonunda
gerceklerden tamamen kopmayi ve bir hayal dunyasinda yasamayi
netice verebiliyordu.

Bu delikanli o noktaya gelene dek neler yasamisti kim bilir?
"Ben iyiyim doktor agabey, ben iyiyim, hicbir seyim yok.
Saga cektim, bekliyorum."
Boyle demisti Huseyin, daha odaya ilk girisinde.
Onsekiz yasindaydi.
Sizofreni hastasiydi.
Gozlerinde hayalet gormuscesine bir korku ile hicbir sey gormuyormus
gibi bos bir bakis yer degistiriyordu.

Cocuk gibiydi tavirlari.
Buyumeyi reddetmis, zamani geri cevirip kucuk bir cocugun o
problemsiz, saf dunyasina donmustu sanki.
Artik mucadeleyi birakmis, dis dunyaya kapilarini kapatmisti.
Kendisine ait bilinmez bir dunyadaydi.
Neyi neden yaptigini, ne zaman ne yapacagini kestiremiyordu ailesi.
Insanlardan kaciyor, bazen kendi kendine birseyler konusup guluyordu.
Ama, gariptir, halinden memnun gorunuyordu. Ve yerli yersiz ayni sozu
tekrarlayip duruyordu:
"Iyiyim ben, iyiyim. Saga cektim, bekliyorum."

Cocuklugundan ilk hatirladigi, babasindan yedigi bir tokatti.
Oyundan eve biraz gec gelmis, evdekiler onu cok merak etmislerdi.
"Geldim iste, sevinin" dercesine masum bir neseyle yuzune baktigi
babasinin ofke dolu bakislari, yedigi tokat esnasinda gordugu
yildizlara karismisti..
Neye sinirlenmisti babasi, bilemedi. Cok korktu ve yatagina gidip
agladi.
Babasinin -asabi- oldugunu, bazen isten gergin geldigini, o yuzden
ufak seylere sinirlendigini, -aslinda iyi bir insan- oldugunu zamanla
annesinden ogrenmisti.
Iyi de, kendisinin ne kabahati vardi ki?
Hem babasi -Sizin icin calisiyorum, ablanin ve senin geleceginiz icin
yoruluyorum- demiyor muydu?
Bizim icin calisip yoruldugu ve sinirleri bozuldugu icin bizi dovmesi
nasil isti?
Bizden intikam mi aliyordu yoksa? Neden ki?

Bazen -aslan oglum, akilli oglum- derdi babasi kendisine, bazen de
-�����, haylaz!-
Ne zaman nasil tepki alacagini bilemiyor, guvensizlik icini
kemiriyordu.
Babasina bile guvenemeyecekse, bu dunyada kime guvenebilirdi ki?

Annesi, babasinin aksine, cok sefkatliydi.
Bir o kadar da evhamli.
Devamli pesinde dolasir, -Hasta olacaksin- der, baska sey demezdi..
Bu asiri ilgiden bogulacak gibi oluyordu bazen. Ama seviyordu
kendisini ve dovmuyordu ya; yetebilirdi bu.
Bu sevgi ugruna bazen kisiligini feda etmesi gerekiyordu ama, olsundu.
Hep sevildigini bilmek guven vericiydi zira. Ama hayir; maalesef her
zaman sevmiyordu annesi onu.
Uslu oldugu zamanlarda gecerliydi bu sevgi. Sartli bir sevgiydi yani.
Annesinin hoslanmadigi birsey yaptiginda -Seni doguracagima tas
dogursaydim- sozunu sik duydu.
Bir gun dayanamayip -Acaba benim gercek anne-babam siz
degil misiniz?- sorusunu sordugunda, annesi ofkeli gozlerle
-Sacmalama �����!- diye bagirdi.
Bu cevap acaba ne anlama geliyordu?
Bazen annesiyle babasi kavga ederlerdi.
Daha dogrusu, oyle hissediyordu. Iceriden bagirislar gelir, yanlarina
gidince susarlardi. Birsey yokmus gibi davranirlardi. Ama evde birkac
gun sessiz bir gerginlik olurdu.
Icini daglardi bu gergin donemler. Neydi problem,anlayamadi hic. Neden
anlatmazlardi ki?
Problem varsa soylesinler, yoksa guzel guzel sohbet etsinlerdi.
Boylesi daha mi iyiydi sanki? Suratsiz bir cocuk olmustu artik.
Evlerine bir misafir geldiginde ise, keyfi biraz yerine gelirdi.
Anne baba ne kadar gergin de olsalar misafirin yaninda gulumserlerdi
cunku.
Yalanciktan da olsa onlari oyle mutlu, kibar, konuskan gormek hosuna
gidiyordu.
Hosuna gidiyordu da, neden biz bize iken boyle davranmiyorlardi ki?
Biz komsulardan daha mi degersizdik?
Saflik derecesindeki patavatsizligi misafirliklerde basina dert oldu.
Anne-babasinin evde -kel tos- dedikleri komsu evlerine misafir oldugu
bir gun ona -kel tos- diye seslenince buz gibi bir hava esmisti.
Ablasi cimdikledi.
Yanlis mi soylemisti adini yoksa? Adi bu degil miydi? Niye oyle
diyorlardi o zaman?

Gelen giden arttikca, celiskiler de artiyordu.
"Yine mi o gicik tipler geliyor? / Aman efendim ne iyi oldu da
geldiniz?"
"O Ayten de cok sacmaliyor canim / Haklisin Aytencigim, naaparsin?"
"Keske evde yok deseydin oglum / Inanin cok ozlemistik."

Bir kenara cekilmis, sessizce izliyordu cogunlukla. Bu karmasik oyunun
kurali acaba neydi?
Ilkokula baslayisini, evdeki sikintilardan kacis olarak, sevincle
karsilamisti.
Ama siyah onlukler, anlamsiz kisitlamalar olmasa daha iyi olurdu.
Hele bazen bayat nutuklar atip bazen de ofkeyle bagiran asik suratli
ogretmenler olmasa cok da guzel olabilirdi.
Nutuklarda baska konusuyorlardi, koridorlarda baska.

"Gelecek sizin elinizde / Siz haylazsiniz!"
"Okuyup buyuk adam olacaksiniz / Adam olmazsiniz siz!"
"Bu ulkenin umudu sizlerde /Sizi her gun dovmek lazim!"
"Ataturk bu ulkeyi sizlere birakti / Aptallar!"

Anlayamiyordu cogu seyi. Ataturk'u ogretmislerdi ona once ve sonra
ve hep-beden egitimi dersinde bile. "En buyuk o! Bizi kurtardi.Bir
millet yaratti."
Ama Huseyin dedesinden "Allah en buyuktur, tek yaratici Odur" diye
ogrenmisti.
Bir gun ogretmenine "Allah mi buyuk, Ataturk mu?" diye sordu. Ogretmen
ters ters bakti ve "Boyle sacma sorulari bir daha sorma; fena olur"
dedi.
Korktu yine. Korkmaya alismisti zaten. Korkutucuydu dunya.
Nasil korunacakti?

Ilkokul ogretmeni kopyaya cok kizardi. Bir kez sinavda kopya ceken bir
arkadasini sinifin ortasinda evire cevire dovmus, hatta bacagini
kanatmisti.
Kopya kotuydu, cekmemeliydi. Hic cekmedi de. Son sinifta ilkokullar
arasi bilgi yarismasina katildilar.
Final yarismasinda ogretmeni yanlarina yanasti ve "Soyle bir soru
gelecek, cevabi da su" diye fisildadi. Duymazdan geldi.. Kopya kotu
degil
miydi?
Ogretmen kendilerini deniyordu herhalde. Yarisma sonrasinda ogretmen
"Beni niye dinlemediniz? Size cevabi soyledim. Ya yarismayi
kaybetseydiniz?"
diye bagirinca, kafasi iyice karisti. Bir gun birisi "Bunlar kamera
sakasiydi" diyecek diye bekliyordu. Ama ya degilse?

Bir de kafasindaki celiskileri tutabilseydi!
Anlasilan, onlari kendi kendine ve kendince cozmesi gerekecekti.
Yapabilirse.

Susmak cok iyiydi aslinda. Zaten ilkokulda ogretmenleri hep "Susun!
Cok konusmayin bakayim!" derdi. Ama lisede ogretmenler "Niye aval aval
bakiyorsunuz, derse katilin biraz, sizin gibi koyunlar yuzunden bu
millet geri kaldi!" deyince, sessiz ve uslu olma konusunda da celiskide

kaldi.

Buyumeseydi keske. Hep kucuk bir cocuk olarak kalsa ne iyi olurdu.
Zaten genellikle odasinda tek basina oyuncaklariyla oynamasina,
onlarla konusmasina, annesi "H�l� cocuk gibisin" diye tepki
gosteriyordu.

Ergenlige girdiginde garip seyler yasamaya basladi.
Oteden beri bildigi bedeninde o gune dek bilmedigi seyler oluyordu.
Ama kimseye soramadi. Kimse de, ne olup bittigini ona dogru duzgun
anlatmadi.
Ayip deyip sustular. "Kizlarin seyi var mi?" sorusunun cevabini bile
arkadaslariyla basbasa verip uc ayda ogrenebildi. Yine o donemde
ogrendigini sandigi bir yigin seyi duzeltmesi yillarini alacakti.

Zaten kizlardan yana basi dertteydi hep. Ciktigi bir kiz olmadigi icin
arkadaslari kendisiyle alay ediyorlardi. Uzuluyordu.
Neredeyse sirf bu alaylardan kurtulmak icin, hoslandigi bir kizi
gozune kestirdi. Ders aralarinda onunla konusmaya basladi.
Hatta ona �sik oldu bile denilebilirdi.. Ama bu kez de �sik olmasiyla
alay edildi.
Insanlar neden boyleydi ki?
Bir gun teneffuste hoslandigi kiza "Seni seviyorum" demek geldi
icinden.
Dedi de. Ama kiz aglamaya basladi.
Hatta kendisini ogretmene sikayet etti. Tabii ki, dayak yedi
ogretmenden.
Cok uzulmustu.
Durumu duzeltmek icin kizin yanina gitti, ozur diledi ve "Tamam, seni
sevmiyorum" dedi. Ama kiz buna da agladi. Yine sikayet edildi, yine
dayak yedi, yine anlayamadi neler olup bittigini. Su kizlar da garipti
dogrusu.

Okul disindaki kizlara yoneldi ilgisi. Yasca buyuk, tecrubeli
agabeylerle gezmeye basladi. Cok sey ogrenebilirdi onlardan. Ogrendi
de.
Caddelerde gezip, gelen gecen kizlara laf atmaya basladi. "Uf agabey,
su kiza
bak, cok guzel."
"Hakikaten Huseyin, ne kiz bee? Sana bakiyo oglum, asil suna." "Yok
agabey su gelene asilayim. Baksana o daha hos. Degil mi Ali agabey?"
Degildi maalesef. "Daha hos" deyip laf attigi kiz, Ali abisinin
kizkardesiydi.
Birkac kufurle pacayi kurtardi. Sahipsiz kizlara asilmak iyiydi,
sahipliler ise bacimiz olurdu.

Ama sahipsiz dediklerimiz de bizim gibi birilerinin ablasi yahut
kardesi degil miydi?
Acaba su an ablasina kim nerede laf atiyordu?

Igrendi bu cifte standarttan. Cozemedikce cozuluyordu.
Cok fazla kizla cikmak makbuldu arkadas cevresinde.
Populer bir delikanlinin fazla kiz arkadasi olmaliydi. Ama kizlarin
erkeklerle fazla cikmalari iyi degildi, "kasar" damgasi yerlerdi.
Peki o zaman erkekler kiminle cikacakti ki? Mesel� kendisinin kiz
arkadaslariyla gezmesi anne babasinin hosuna gitmisti. Ama ablasinin
bir erkekle cikmasi evdekilerin en buyuk korkusu idi.
Kendisine bir kiz telefon edince "aslan oglum" diyen bakislar
gezinirdi uzerinde. Ama ablasini bir erkek ararsa evde kiyamet kopardi.

"Bu tutarsizliklar beni deli edecek" diyordu icinden.
Sonunu hissetmisti sanki. Kur'�n okumanin ve ondaki emirlere uymanin
cok guzel oldugunu ogrenmisti lise yillarinda. Anne babasi Kur'�n
okumazlardi, ama "Okumak lazim, iyidir" derlerdi. "Okumak lazim,
iyidir" derler, ama okumazlardi.
Normaldi artik bu celiskiler; pek ustunde durmadi. O okudu, etkilendi.
Namaza basladi. Kizlarla mesafeli olmasi gerektigini de ogrenmisti.
Kiz arkadaslariyla samimiyetini azaltti.
Bira icmez oldu. TV izlemedi, sohbetlere gitti. Bir gun anne babasini
fisir fisir konusurken gordu.
O aksam babasi onu karsisina alip konusmaya basladi.
Bir problem oldugunu anlamisti. Bir problem olmasa babasi onunla
konusmazdi cunku; ancak bir problem varsa konusurdu.
Sonunda babasi dilinin altindaki baklayi cikardi:
"Evladim, asiri gitme. Namazini da kil,gereginde bara, pavyona da git.
Kur'�n da oku, kizlarla gezip icki de ic. Dengeli yasa."
"Nerede yaziyor bu denge baba?" diye sordu. Babasi sinirlenip "Iste
burada yaziyor" dedi ve avucunu gosterip yanagina okkali bir tokat
yapistirdi.
Aglamiyordu artik. Etkileniyormus gibi yapmaya calisiyordu. Ama
direnci zayiflamisti. Kur'�n'i da, namazi da birakti.

Evlerinde televizyon hep acik dururdu.
Bazen acik-sacik programlar olurdu. Spiker 'Sok, Sok!Su rezillige
bakin!' diye ekrani inletirken bir yandan da o rezillikler en ayrintili

bicimde gosterilirdi. Babasi da hem onlari seyreder, hem de "Tovbe,
tovbe!
Basimiza tas yagacak; sunlarin yaptiklarina bakin" derdi. Huseyin
"Baba, baska kanala gecelim" deyince de, "Biraz bakalim canim, meraktan
izliyorum zaten, neler olup bitiyor bilmek lazim" diye cevap
verirdi.
Babasinin bakislarinda merak denilemeyecek garip bir pirilti olurdu
oysa.
Huseyin farkindaydi bunun.

Lise son sinifta siyasetle ilgilenmek ama asiri gitmemek gerektigini
ogrendi; nasil olacaksa? Ve haber programlarini izlemeye,
gazetelerdeki kose yazilarini okumaya basladi. Bircok sey ogrendi;
ozellikle dis
politika konusunda.

Batili olmak lazimdi. Batililar bizden ustundu. Yok hayir, biz en
ustunduk.

Sadece, biraz geri kalmistik. Ama en guclu, en akilli bizdik. Bu
millet adam olmazdi. Biz Batililari seviyorduk, ama onlar bizi
sevmiyordu.
Onlar bizi sevmedigi icin biz de onlari sevmiyorduk. Ama onlar gibi
olmaliydik
yine de.
Sevmeliydiler bizi, biz onlari sevmesek de.

Hele Yunanlilar bize iyice dusmandilar. Biz de onlardan nefret
ederdik. hep savasmis, hep yenmistik onlari. Ama aslinda kardestik.
Bazen bizden korktuklari soylenirdi. Sinirlendiriyordu bu bizi. Bizden
neden korkuyorlardi ki? Fazla sinirlenirsek canlarina okurduk onlarin.
Korkmasinlardi bizden.

Araplar ise zaten oldum olasi bizi sevmezlerdi. Biz de onlari hic
sevmezdik.

Ama onlar bizi neden sevmiyordu ki? Biz onlari hep sevmis, hep iyilik
yapmis degil miydik?
Oysa onlar bize hep kotuluk yapmak istiyorlardi. Bizi sevmeleri
lazimdi. Ama bizim onlari sevmememiz lazimdi.

Zihni iyice dagilmaya baslamisti. Icine kapanmaya basladi. Odasindan
cikmamaya basladi. Hayallerle avundu. Hayallerinde hersey netti,
kontrolu altindaydi. En iyisi buydu galiba. Ama annesi neden ona garip
garip
bakmaya baslamisti ki?

Askere gitmeden once bir ise girip calismak istedi. Birkac yere
basvurdu. Torpilliler yuzunden ilk basvurdugu yere alinmadi.
Babasi ofkelendi. "Bu torpil yuzunden memleket batacak" dedi. Bir
hafta sonra ikinci basvurdugu yer icin torpil bulunca sevindiler.
Baskasi
lehine olunca kotuydu torpil. Ama, biz yapinca iyi oluyordu.

Isyerinde bir kiza �sik oldu. Tutunacak bir dal ariyordu bu
calkantilar arasinda. Her sey bozulmustu, o kiz tertemizdi. Onunla
hayati sihirli
bir degnek degmiscesine degisecekti. O da Huseyin'i sevecekti mutlaka,
hatta seviyordu galiba. Zaten gecen gun isyerinde sudan bir sebepten
bagirmisti ona; tipki kucukken annesinin yaptigi gibi.
Seviyordu kesin, ama tutucu bir aileden geldigi icin bunu pek belli
etmiyordu.Ozellikle sessiz, mazbut bir kiz olusundan hoslanmisti
onun. Ama yaz gelince son hayal kirikligini yasadi. Sevdigi kiz bazen
kisacik etekler giyiyordu. Otururken de, gorunmesin diye etegini habire
cekistiriyordu.
Niye kisa giyiyordu ki o zaman?
Uzun giyse rahat ederdi. Dayanamayip bunu soyledi bir gun.
Kiz utancla karisik gulumsedi, ama giyimini degistirmedi. Sonra bir gun
onun yazin plajda bikiniyle dolasip erkek arkadaslariyla denize
girdigini
ogrendi "Nasil yani???"

Karsimda oturmus kendi kendine konusup gulen bu delikanli, aslinda
kendince kurtulusu secmisti anlasilan.
Cocuklugundan beri bu hayati, bu insanlari cozememis, dogru bir
pusula, tutarli bir rehber bulamamis, cifte standartlarin, yaman
celiskilerin
cekistirmesine daha fazla dayanamamis ve huzuru ancak gercegi
reddederek bulmustu iste.
Bu kuralsiz trafik, ustune gelenler, arkadan sikistiranlar, yol
isteyenler, kufredenler yuzunden, hayat yolculugunda saga cekmisti.
Bekliyordu.

"Ben iyiyim artik, hicbir seyim yok doktor agabey, cok iyiyim ben.
Saga cektim, bekliyorum."



Arkadaslar bu yazi bilmedigim bi yerden geldi ve harika bi yazi

0 yorum: