15 Nisan 2007 Pazar

BIr Hayat Yetmez....

Bazi insanlara bir hayat yetmez. Yasadiklan zaman dilimi icinde hayat baska
pencerelerden seyretme ihtiyaci onlari
maceradan maceraya savunur.

Boyleleri icin en buyuk tehlike "basariya ulasmak� tir.
Cunku basari insani zehirler, uyusturur, hareketsiz kilar; yaraticiligini,
heyecan ve mizah duygusunu oldurur.

Tanri bizi boyle basarilardan korusun!

Dusunun ki gencliginizde bir is tutturdunuz. Bu is size para kazandirdi,
rahat bir hayata kavustunuz;
iyi bir evde oturuyor, guzel lokantalarda yemek yiyebiliyor ve tatil
yapabiliyorsunuz.

Yediniz, ictiniz, gezdiniz, tozdunuz.

Peki sonra?

Sonrasi koca bir bosluk, bir sikinti, bir hiclik duygusu.

Bunu en iyi anlamis olanlardan birisi oyun yazan Tennessee Williams'ti.

Bu harika adam "Glass Menagerie" adli oyununun basari kazanmasi uzerine
buyuk bir sinir krizi gecirdi.

Soyle anlatiyordu: "Bu basaridan once yasadigim hayat dayaniklilik
gerektiren, disle tirnakla didinmeyi
sart kosan bir hayat tarziydi ama iyi bir hayatti. Cunku insan organizmasi
boyle bir hayat icin yaratilmistir.
Bu durum kaybolana kadar fark etmemistim. Oturdum, kendime baktim ve birden
depresyona girdim."

Williams sinir krizi gecirdikten sonra daha basarili bir eseri olan Ihtiras
Tramvayi'ni yazdi.

Bu "Seytan azapta gerek!" durumunu Dostoyevski de cok yasadi. Bir romanin
basari ve para kazanmasi uzerine kumarhanelere
gider ve butun parasini kaybederek yeni bir roman yazma zorunlulugu ile
karsi karsiya kalirdi.

Pablo Picasso durmadan resim tarzini degistirir ve kendisine un-para
saglayan bir tarzin konforunu terk ederek yeni riskleri goze alirdi.

Rahat bir hayati olan muhasebeci Gauguin bu yuzden evini, karisini,
cocuklarini terk edip sonu
Tahiti'de frengiden olumle bitecek bir maceraya atilmisti.

***

Bu duygular elbette karni doymus insanlar icin gecerli.

Aclik ve gecim sikintisi bunlarin hicbirine yer birakmaz.

Ayrica belki biraz da sanatcilar bu delilikleri goze aliyorlar.

Cunku yasadiktan hayata disandan bakabiliyor ve kendilerini bir roman
kahramani olarak goruyorlar.

O zaman da icinde bulunduklari guvence ve basari ortami onlara son derece
yavan, tatsiz tuzsuz ve siradan geliyor.

Bu dunyadaki konukluk sureleri bitmeden, firtinali denizlerin tuzunu
hissetmek ve diger insanlarin "delilik" diye niteleyecegi
maceralara atilmak istiyorlar.

Cunku sonunda sohretten de bikilir, basaridan da.

Unlu olmaniz, artik kendinizi sinamayacaginiz anlamina geliyor; yani olum
gibi bir sey.

Bu yuzden bir gokdelenin tepesinde asagi atlamak istegi duyan bir adam gibi,
kendinizi durmadan yeni risklere firlatmak istiyorsunuz.

Hayati cogaltmak ancak soyle mumkun oluyor.

Sonunda Neruda gibi, "yasadiginizi itiraf etme" noktasina geliyorsunuz.

ALINTIDIY

0 yorum: